“İnsan Hakları elden gitmeden!”
ÖNDER Haber / A. Kemal KAŞKAR -

Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi tarafından, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla Ankara’da gerçekleştirilen etkinlikle, “İnsan Hakları elden gitmeden” uyarısı ve vurgusu yapıldı.
Etkinlikte bir konuşma yapan TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Gönül isterdi ki, coşkulu bir kutlama içinde olalım. Gönül isterdi ki, hem dünyada hem ülkemizde her geçen gün artan insan hakları ihlallerini değil de, insanlığın, insan olma onurunu nasıl taçlandırdığını konuşalım. Gönül isterdi ki, şu güzel vatanımızda; ‘yurtta barış, dünyada barış’ felsefesini yaşama ne kadar güzel geçirdiğimizi konuşalım. Gönül isterdi ki, birbirimizi biraz daha fazla anlayalım. Gönül isterdi ki, birbirimizi kategorize etmeden bilgi sahibi olduktan sonra fikir sahibi olalım. Gönül isterdi ki insan haklarını gerçekten ihlal edenlere karşı bir mücadele yürüteceksek kendi içimizde birlik olmayı daha da iyi başaralım” dedi ve “maalesef gündemimiz çok başka” diyerek şöyle sürdürdü:
İç politikaların dış politikaları belirlediği, dış politikaların iç politikaları şekillendirdiği günümüz dünyası; savaşlarla, iç çatışmalarla, terörle, kanla tanımlanıyor.
Ortadoğu’da devletler din ve mezhep savaşlarıyla paramparça oluyor, milyonlarca insan yaşam haklarını yitiriyor, evlerinden mahrum oluyor, vatanlarından mahrum oluyor. Sağlık, barınma, beslenme, eğitim gibi en temel haklar pek çok insan için bir lüks.
Bir evde bir ailenin yaşaması bile bir lüks. Ankara’nın sadece bir kilometre uzağında küçücük evlerde beş aile, sekiz aile zar zor şartlarda yaşamaya mahkum edilmiş durumda.
Önceki gün Arap Baharı, dün Suriye, bugün de koltuğunu korumak pahasına dünyayı ateşe atarken gözünü bile kırpmayan sığ siyasetçilerin gündeme getirdiği Kudüs… Sular durulmak bilmiyor.
Türkiye, bir yandan çok yakın coğrafyamızda yaşanan bu yangının etkisi altında. Bugüne kadar bizi o yangından Atatürk Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin koruduğunu ise Türkiye’yi yönetenler maalesef bilmiyor.
Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti sayesinde şu anda Ortadoğu’yu kavurmakta olan yangından kendimizi koruduğumuzu hepimizin görmek zorunda olduğuna inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden uzaklaşmanın ve tüm dünya için bir çıkış yolu olan “yurtta barış, dünyada barış” felsefesinin bir sığ ve pasif dış politika olarak nitelendirilmesinin bedelini bugün 80 milyon olarak hep birlikte ödüyoruz.
Dış politikada yapılan tarih bilgisizliğiyle açıklanabilecek vahim hatalar nedeniyle dört milyonun üzerinde sığınmacımız var. Kendi insanımızı eğitemezken, iş bulamazken, besleyemezken Türkiye, büyüklüğünü gösterip bu sığınmacılara kucak açtı. Ancak sürdürülebilir de görünmüyor.
Olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Ama olağanüstü dönemi olağanüstüleştiren OHAL KHK’larından ziyade OHAL KHK’larının olağan dönem yönetim biçimi haline getirilmiş olması…
Ülkeyi yönetenler OHAL’i, ilan edilme sebebi olan terörle mücadeleden çıkartmış ve kolay, basit ama demokratik olmayan bir yönetim biçimi olarak bağırlarına basmış durumdalar. OHAL KHK’larının tasnif edilmesi halinde göreceksiniz ki içlerinde yer alan hükümlerin pek azı OHAL’in ilan sebebine ilişkin. Milli iradeyi hedef alan Meclis’i bombalayan teröristlere karşı ilan edilmiş olan OHAL, doğrudan doğruya milli iradeyi tutsak almış durumda. Bunun hiçbir izahı olamaz.
Ama zorluklar bizi mücadelemizden alıkoymuyor. İşte eğer bugün kutlanacak bir şey varsa bu, insan haklarında ne kadar başarılı olduğumuz değil, bu mücadeleye ne kadar büyük bir kararlılıkla ve hep birlikte devam ediyor olduğumuzdur. İşte gelin bunu kutlayalım hep birlikte.
İnsan hakları elden gitmeden, yapılacak ne varsa; aklımızla, bilgimizle, yüreğimizle, inancımızla, kararlılığımızla oradayız. İşte bu mücadeleyi kutlayabiliriz.
Kendi penceremizden gördüğümüz dünyayı, başkalarının gördüğü, baktığı pencerelerle birleştirmeyi başarıp, 80 milyonun penceresini görebilmek, işte asıl başarı budur. Türkiye Barolar Birliği olarak biz, bu mücadelenin içindeyiz. Her türlü haksız yıpratmaya, her türlü ve her kesimden gelen haksız saldırıya karşı diyoruz ki; doğru birdir, eğilmez. Ve doğrunun doğru olduğunu elbette tarih yazar. Ancak bazen tespit edilmesi ve görmekte direnenlerin görmesi iş işten geçtikten sonra olur.
Biz Türkiye Barolar Birliği, barolar ve avukatlar olarak söz vermiştik, bu topluma kutup yıldızı olacağız demiştik. Olduğumuza inanıyoruz. Bizim başarımız budur.
Biz, çıkış yolunu biliyoruz. O yol, insanı merkeze alan dolayısıyla insan haklarını merkeze alan hukukun yoludur. O yol, hangi etnik kökenden, inançtan, mezhepten, cinsiyetten, cinsel yönelimden, dilden ve siyasi düşünceden olursa olsun 80 milyon vatandaşımızı hukuk paydasında kucaklamaktır.
Çıkış yolu; akıldır, bilimdir, çoğulcu-katılımcı demokrasidir, hoşgörüdür, dayatmadan birbirimizi anlamaya çalışmaktır.
Nerede bir insan hakkı varsa biz onu savunuruz, nerede bir insan hakkı ihlali varsa o ihlale karşı göğsümüzü siper ederiz. Zaten Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların ve avukatların bu mücadelesi sebebiyle toplumun her kanayan yarasına merhem olmak için Türkiye’nin dört bir köşesinde mücadeleye devam ediyor olmamız sebebiyle de, Türkiye Barolar Birliği’nin, baroların ve avukatların toplum nezdindeki itibarı tarihteki en yüksek seviyesindedir. Meslek örgütlerimiz, Türkiye’nin en güvenilir örgütleri olmayı bu mücadelenin sonunda şükürler olsun başarmıştır.
Bugün; ·Adil Yargılanma Hakkı, ·Özgürlükler ve Hukuk Güvenliği, ·Mülkiyet Hakları ve Hukuk Güvenliği, ·Cinsel Kimlik Hakları, ·Mülteci Hakları, ·Cezaevi Sorunları İzleme ve Araştırma, ·İfade Özgürlüğü ·Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü başlıkları altında yaptığımız çalışmaları uzmanlarımız sizlerle paylaşacak.
Çıkarılan İnsan Hakları Raporu bile başlı başına bir büyük çalışmanın ürünüdür.
İnsan Hakları Merkezimizin Koordinatör Yönetim Kurulu Üyesi, dava arkadaşımız Sayın Eyyüp Sabri Çepik ve önceki Yönetim Kurulu Üyemiz şimdi de yönetim kurulu üyeliği kadar önemli olan, etkili olan İnsan Hakları Merkezi Başkanlığını büyük bir teveccüh gösterip kabul etmiş bulunan çok değerli yol arkadaşımız Avukat İzzet Varan’ın şahıslarında Merkezimize emek veren tüm meslektaşlarıma en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Şiddete karşı göğsünü siper ettiği sırada, “Burada silah istemiyoruz, şiddet istemiyoruz “ cümlesini tamamladığı anda hain bir kurşunla katledilen, dostum demekten mutluluk duyduğum, onur duyduğum, tanımasaydım hayatta eksik kalacağıma inandığım Tahir Elçi’yi rahmet ve özlemle anıyorum. Sevgili Tahir Elçi’nin şu ya da bu propaganda malzemesi yapılmasını da kınıyorum.
Aynı şekilde Türkiye’yi karıştırmak isteyen bir meczubun görevi başında yıllar önce katlettiği Gümüşhane Baro Başkanımız Ali Günday’ı da rahmetle anıyorum.
Görevleri başında bürolarında, geç vakit bürolarından çıktıklarında otoparklarda, sokaklarda, adliyelerde bıçaklanan, kurşunlanan, öldürülen meslektaşlarımızı, şiddet sarmalına girmiş bu ülkede hak mücadelesine kahramanca devam eden o sevgili meslektaşlarımızı da rahmetle anıyorum.
İnanıyorum ki değerli dostlarım, bu mücadelemiz var oldukça, insan haklarını coşkuyla kutlayacağımız günler gelecek. Belki biz göremeyeceğiz ama Mustafa Kemal Atatürk’ün o çok sevdiğimiz sözünü burada söylemem lazım:
“Biz bu mücadeleyi yürütürken, vatanımıza ve milletimize kazandırdığımız sürede, emin olunuz yerimizi, insan hakları mücadelesinde yeni nesiller alacaktır.”
Vatan, hamasetle sevilmez. Vatan, görevini iyi yaparak sevilir. Ve bizim hak mücadelemiz, hukukun üstünlüğü mücadelemiz, çoğulcu katılımcı demokrasiyi inşa etmek için yürüttüğümüz mücadelemiz bir vatan mücadelesidir.





