• 11 November 2024, Monday 13:21
CelalDurgun

Celal Durgun

LAİKLİK

Laiklik; Kemalizm’in olmazsa olmazıdır.

Laiklik; aklın, bilimin, doğru bilginin egemen olduğu düzendir.

Laiklik; ilerlemenin, demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin tartı aletidir.

Laiklik; sosyal-kültürel-ekonomik-mali sorunlara çare bulan, insana mutlu, huzurlu, güvenli gelecekler hazırlayan, her türlü soruna çare bulan, birlik ve beraberliği sağlayan, bir arada yaşamayı, üretmeyi, paylaşmayı baş tacı eden erdemli insanların var olmasını sağlayan düzendir.

Bir ülkede laiklik yoksa bilim de yoktur, demokrasi de yoktur, akıl da yoktur, ekonomisi de bozuktur, maliye de bozuktur, adaleti de bozuktur… Eşitlik- kardeşlik- birlik- dayanışma da yoktur; üretim de, huzur da-güven de yoktur… Karanlık vardır, cahillik vardır, körlük vardır, kulluk vardır, tebaa vardır, itaat vardır, baskı vardır, zulüm vardır, din sömürüsü, emek sömürüsü, vicdan sömürüsü, siyasi sömürü vardır…

Laiklik; insanca, hakça düzen demektir.

İktidar ve yandaşlarının başlattığı “laiklik” tartışmalarının, söylem ve eylemlerinin özünde, anayasada yazılı laikliği çıkarmak ya da orasını burasını budayarak işlemez hale getirmek yatmaktadır. Buradan bütün cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devrimci, devletçi ve laikçi kişi, kurum ve kuruluşlara sesleniyorum.

Farklılıklarınızı bir yana bırakın, laiklikte birleşin, söylem ve eylem birliğinde buluşun, ulusumuza Atatürk’ün laiklik anlayışını anlatın, halkla birlikte hukuk içinde mücadele edin. Büyük oyunu bozun. Aksi halde ne siz, ne biz, ne çağdaşlık, ne kardeşlik kalır.

Eğitimin içi boşaltıldı, kurumlar teslim alındı, demokratik kitle örgütlerinin önü tıkandı, üniversiteler medreseye döndürüldü, yandaş yazarlar, yandaş gazeteler, yandaş radyolar, televizyonlar dönemi başlatıldı, farklı düşünen, eleştiren yazan-çizen-konuşan susturuldu, susmayan tutuklandı. Demokrasi, işine gelince binilen, işine gelmeyince inilen tramvaya benzetildi.

Hukuk çiğnendi, anayasa mahkemesi yok sayıldı, siyaset çirkinleşti… Terör hükümlüsüne “af” çağrısı yapıldı.

Mevcut anayasaya uyma yemini eden iktidar partisinin sözcüleri ile iktidarın küçük ortakları ve TBMM başkanı anayasada değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerinin değişebileceğini ileri sürdü!

Milli Eğitim Bakanı, cemaatleri sivil toplum kuruluşu kabul ediyor, pedagojik formasyon almamış imamlar okullarda görevlendirdi. Bebe yaşındaki çocuklar Kur’an Kurslarına yazdırılıyor, kız ve erkek öğrenciler ayrı sıralarda oturmaya zorlanıyor, maket mezar kuruluyor, annesi-babası ölmüş gibi çocuklara ağıt yakma, yas tutma dersi veriliyor, bayan öğretmenlerin kıyafetiyle uğraşılıyor.

“Laiklik= dinsizlik” denklemi kuruluyor.

 

PEKİ, NİÇİN LAİKLİK / KEMALİZM’İN LAİKLİK ANLAYIŞI NEDİR, NE DEĞİLDİR.

Atatürk laikliği şöyle tanımlıyor:

“Laiklik din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Din anlayışı vicdan işidir. Biz bu nedenle din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ayrı tutmayı, siyasetten ayrı tutmayı milletimizin çağdaş ilerlemede başlıca başarı nedeni olarak gördük. Ancak laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasından ibaret değildir; aynı zamanda vicdan özgürlüğüdür, din ve ibadet özgürlüğüdür.”

Bu tanıma göre, “din toplumsal yaşama değil, ancak bireysel yaşama yön verebilir.” Laiklik “aynı zamanda vicdan özgürlüğüdür.”

 

LAİKLİK DİNSİZLİK MİDİR?

Atatürk’ün yanıtı:

“Laiklik asla dinsizlik değildir. Ancak laikliği dinsizlikle karıştıranlar vardır. Onlar ilerlemenin, canlılığın ve hareketin düşmanıdır; onlar gözlerinden perde kalkmamış fanatiklerdir… Biz dine saygılıyız. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsak, dinimize de öyle inanırız. Dindar olmalıdır milletimiz, bütün sadeliği ile daha dindar olmalıdır. Ancak devletimiz laiktir. Resmi dini yoktur Türkiye Cumhuriyeti’nin. Bizim siyasi hayatta daima arayacağımız temel budur, Laik Cumhuriyet’tir… Laiklik aynı zamanda vicdan özgürlüğüdür; bütün yurttaşların din özgürlüğüdür, ibadet özgürlüğüdür. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz… Ancak ibadetler de güvenliğe ve genel töreye aykırı olamaz, siyasi gösteri şeklinde yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi hallere Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz… Hiç kimsenin, hükümetin düşündüğü gibi düşünme mecburiyeti de yoktur. Hakiki özgürlüğün geçerli olduğu bir ülkede vicdan özgürlüğü vardır. Ancak şu da vardır ki, toplum içinde özgürlük sınırlıdır. O da bir bireyin değil, toplumun tamamının ortak çıkarları gereği olarak konmuş yasalardır. Vicdan özgürlüğümüzü ne dereceye kadar kullanabileceğimiz, konulmuş yasalarla anlaşılır. Bir hoca efendi çıkıp ‘Milli Egemenliği kaldırınız’ demek isterse bu söylediği şey eyleme kalkıştığı takibata elbette irtica kabul edilir ve konulmuş olan yasaların icaplarına tabi olur. ”

Yani, laiklik dinsizlik değil, dine hizmettir. Laiklik dini siyasetten ayrı tutar ve kişinin vicdanına bırakır. Camiye giden camiye, kiliseye giden kiliseye, havraya giden havraya gitmekte özgürdür; oruç tutan orucunu tutar, kurban kesen kurbanını keser, hacca giden haccına gider. Görevi ve yetkisi ne olursa olsun hiç kimse camiye gitmeyene, oruç tutmayana, kurban kesmeyene, hacca gitmeyene müdahale edemez.

Laik düzende, din siyasetin aracı olamaz. Hiç kimse devlet işlerine “dinin emridir” diye düzen veremez. Laikliği eylemli olarak yok sayana yasanın icapları uygulanır.

 

NİÇİN LAİKLİK?

Atatürk diyor ki:

“Eğer fikirler anlamsız, mantıksız safsatalarla doluysa, hastadır o fikirler. Sosyal yaşam, akıl ve mantıktan yoksun, faydasız ve zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle doluysa felç olur o toplum. Böyle bilimsel olmayan, insani olmayan, karmakarışık zihniyetlerdir ki, çöküşümüzün de başlıca sebeplerinden biri olmuştur… Bizi yanlış yola sevk edenler, o habisler, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir saf ve temiz halkımızı. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürüsünüz ki, milleti mahveden, tutsak eden, harap eden kötülükler hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar… ‘Parti dini düşünce ve inançlara saygılıdır’ ilkesini bayrak olarak eline alan kimselerden iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri cahilleri, bağnazları ve hurafelere inananları kandırarak özel çıkarlar sağlamaya kalkmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi? Türk milleti, yüzyıllardan beri, sonu gelmeyen felaketlere, içinden çıkabilmek için büyük fedakârlıkların gerekli olduğu pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek sürüklenmemiş miydi? Cumhuriyetçi, ilerlemeye ve yenileşmeye karşı kışkırtmak değil miydi? Yeni parti, dini düşünceye inançlara saygı perdesi altında: ’Biz hilafeti yeniden isteriz! Çünkü Mustafa Kemal’in partisi Hilafeti kaldırdı. İslamiyet’e zarar veriyor; sizi gâvur yapacak, size şapka giydirecektir’ diye bağırmıyor muydu? Yeni partinin kullandığı slogan bu gerici haykırışlarla dolu değil miydi? Bu parti memlekette suikastçıların, gericilerin sığınağı ve ümitlerinin dayanağı oldu. Dış düşmanların, yeni Türk Devleti’ni körpe Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmayı hedef alan planlarının kolaylıkla uygulanmasına yardım etmeye çalıştı.” (İttihat ve Terakki Partisi’ne vurgu yapıyor.)

 

DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK, LAİKLİK KARŞITLARI İHANETE DEVAM EDİYOR

Bu tekkeler, tarikatlar, izinsiz açılan Kur’an kursları, dinci vakıflar, laiklik karşıtı partiler, din simsarları, siyasi İslamcılar, günümüzde de hainliklerine devam ediyorlar. Feslisinden, cüppelisine, takkelisinden, fistanlısına… Okumuşundan, cahiline; sözde profesöründen, çirkin siyasetçisine kadar el eleler, kol kolalar.

“10 Kasım’da kenefe gidin” çağırısı yapan yobaz devlet katında ağırladı! Atatürk’ün anıtlarına balta ile saldıran gafiller salıverildi! Atatürk’ün kurduğu Diyanet’in başındaki kişi Atatürk’e “lanet okudu!” Atatürk’ün adı okullardan, meydanlardan, caddelerden silindi. Annesine, babasına iğrenç iftiraları sıralayan alçaklara hesap sorulmadı! Arap kültürünü “din” diye dayatan sahte hocalar ortalıkta dolanırken, “dur” diyen olmadı. Selçuk Tepeli’nin dediği gibi iktidar, İçerdeki sapkınlarla barıştı, dışarıdaki “düşmanlarla” barıştı Atatürk’le barışmadı.

Atatürk’le barışmayan gericilerle buluşur. Gericiler, laik sistemden hoşlanmaz.

 

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, TARİKATLAR, MÜRİTLER ÜLKESİ OLAMAZ.”

Atatürk, Kastamonu ve Çankırı’da yaptığı konuşmalarda çok önemli uyarılarda bulunmuştu. Kulağını tıkayanlara, gözünü yumanlara, vicdanını kapatanlara hatırlatıyorum.

“Bir takım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, emirlerin arkasından sürüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa millet gözüyle bakılabilir mi?
Milletimizin kendine özgü niteliğini yanlış şekilde gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve kuruluşla, yeni Türkiye Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nde devam ettirilmeli miydi? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına pek büyük ve düzeltilmesi imkânsız bir yanılma olmaz mıydı? Bugün bilimin, teknolojinin, bütün kapsamıyla uygarlığın ışığı karşısında filan veya falan şeyhin yol göstericiliği ile maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum.

Arkadaşlar ey millet, iyi biliniz ki, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ŞEYHLER, TARİKATLAR, MÜRİTLER ÜLKESİ OLAMAZ. EN DOĞRU VE EN HAKİKİ TARİKAT, UYGARLIK TARİKATIDIR. UYGARLIĞIN EMİR VE TALEBİNİ YAPMAK, İNSAN OLMAK İÇİN YETERLİDİR. TARİKAT REİSLERİ BU DEDİĞİM GERÇEĞİ BÜTÜN AÇILIĞIYLA İDRAK EDECEK VE KENDİLİKLERİNDEN DERHAL TEKKELERİNİ KAPATACAK, MÜRİTLERİNİN ARTIK REŞİT OLDUKLARINI ELBETTE KABUL EDECEKLERDİR. HİÇBİR YERDE TARİKAT BAŞI VE KURUCUSU BIRAKILMAMALI, TEKKELER KESİNLİKLE KAPATILMALIDIR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ HER ALANDA YOL GÖSTERECEK KUDRETE SAHİPTİR. HİÇBİRİMİZ TEKKELERİN YOL GÖSTERMESİNE MUHTAÇ DEĞİLİZ.”

 

İYİ ŞEYLER OLMUYOR

Evet, güzel şeyler olmuyor; bir yandan belimizi büken bozuk ekonomik yapı, bir yandan haksızlık, hukuksuzluk, baskı, korkutma, sindirme… Boş vermişlik… Bencillik, çıkar… Açlıkla, yoklukla “terbiye” edilmeye çalışılan aldatılmış, kandırılmış halk.

Beri yanda geleceğimizin teminatı çocuklarımızın, gençlerimizin aklını alan çağdışı eğitim sistemi. Anti laiklik girişimleri.

Sözün özü: Laiklik giderse ne ekonomi düzelir, ne eğitim, ne hukuk, ne adalet, ne özgürlük, ne demokrasi, ne kardeşlik kalır.

Ey Atatürk’ün kurduğu Siyasi Parti yetkilileri, ey Atatürk’ün çağdaşlık, akıl-bilim öğretisini programına alan sağlı-sollu parti yöneticileri, ey Atatürkçü Düşünce Derneği, ey Çağdaş Yaşam Savunucuları, ey demokratlar, ey özgürlük yanlıları, ey yurtseverler… Atatürk’ün laiklik anlayışında birleşin.

Anti laiklik girişimlerini bozun, sesinizi çıkarın, öne çıkın, yol gösterin, öncülük edin, cesur olun.

Laiklik yok olursa siz de yok olursunuz.

Ey vatansever hacılar, hocalar, kardeşler, bacılar, amcalar, teyzeler laikliğe sahip çık. Çünkü laiklik ekmektir, havadır, sudur… İştir, aştır… Demokrasidir… Gelecektir… Mutluluktur…

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık