- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 26 April 2016, Tuesday 19:13
- 4550 kez okundu
Hayata Dair / Fikret ÇOBAN
Cep telefonları hayatımıza gireli çok oldu, hayatımızı olumlu olduğu kadar olumsuz etkilediği de açık. Sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde, okullarda herkesin elinde tablet telefonlar, gözleri ve parmakları orda.
Öyle bir hastalık ki bu, bir süre sonra elinden düşmüyor insanın, her an her yerde bir tık ötede. Eskiden olsa insan kitap okur, şiir okur, sohbet eder ya da uyurdu. Şimdi nerde o dünya, aklımız orda o bir tık ötedeki dünyada. Öyle bir dünya ki bu ceplerdeki, siz artık onun kölesisiniz.
Elinizdeki aletin kölesisiniz.
Siz onu değil o sizi kullanıyor!
Evet, bu kadar kolay ve gerçek.
İnsanın kağıt beyni ile ekran beyni farklıdır diyor uzmanlar.
Ne demek bu?
Bir metni, kağıttan okurken ile aynı metni tablet ekranlarından okurken aynı beyin bölgesi harekete geçmiyor diyorlar.
Üstelik bu durumu deneyleyerek ölçmüşler.
BİR: Kağıt metin okurken, kitap okurken çizgisel beynimizi kullanıyormuşuz ve düşünerek analiz etme devreye giriyormuş, derin düşünme denilen süreç böyle başlıyormuş.
İKİ: Fakat diyor uzmanlar, ekran karşısındaki beyin metne odaklanmıyor, konsantre olmuyor, kısa sürede ilgi dağılıyor, beyin bir tık ötede ne var onun merakı içinde. Metne odaklanma olmayınca tam öğrenme de gerçekleşmiyor. O zaman da başlıklarla, kulaktan dolma bilgilerle yetiniyor insan, diyor uzmanlar.
Kendi akıl süzgeçlerinden geçirmeden hemen, kendi görüşleriymiş gibi bu başlıktan okudukları cilalı sözleri savunmaya başlıyorlarmış.
Yani derin düşünme yoksa, analiz etme yoksa ne yapacak insan; hazır olana konacak, değiştirmek-dönüştürmek gibi bir derdi de kalmayacak.
Demek ki internet ortamına bağlanabilen cepler, laptoplar, tabletler aslında bizi kendine bağımlı hale getiriyor. Ve o sanal dünyanın esiri oluyoruz.
Stephan King, 2014’te sinemaya aktarılan ‘Cell’ adlı romanında işte bu cep telefonlarını konu etmiş.
Her gün yeni modelleriyle karşılaştığımız bu cep telefonları gerçekten medeniyetin, modernliğin habercisi mi yoksa kıyametin habercisi mi? Onu sorgulamış bu kurgusal romanında.
Bu roman 2000’li yılların başında ‘Cep’ adıyla Türkçeye çevrilmişti.
Özetlersek:
“Bir sonbahar günü öğleden sonra bütün cep telefonları aynı anda çalar. Telefonlarını açan insanlar, duydukları sinyalin etkisiyle birden akıllarını ve insanlıklarını yitirirler.
Cep telefonlarını açan insanlara bir kötülük hastalığı bulaşır. Birden bir tür zombiye dönüşürler. Bu insanlar ölmüyor, sadece mekanikleşmiş olarak insandırlar.
Söz konusu sinyal cep telefonlarına gönderildiği an telefonlarını açmayanlar, yanında telefon taşımayanlar bu kötülükten kurtuluyor fakat bunlar o kadar az ki, işte roman kahramanlarımız bu sinyallerden etkilenmeyen insanlardan oluşuyor. Bu az sayıdaki normal insanlar öyle bir kötülüğün ortasında kalıyorlar ki, esas mücadele burda başlıyor. Maalesef az sayıdaki bu normal insanların çoğunun yakını da gelen sinyale cevap verdikleri için zombiye dönüşmüştür ve onlar da düşmandır artık, kendi kardeşlerine, analarına, babalarına, sevgililerine karşı kötülüğü yenme savaşı başlar.’
Peki kazanırlar mı?
Şansları var mı?
Sizce var mı?
İşte, Cell romanı bunu sorgular.
İnsanların giderek düşünmeden hareket ettiği, eleştirel düşünceyi, özgür düşünceyi ötelediği yeni bir çağ eşiğinde gibiyiz.
Kimbilir Stephan King’in Cell romanındaki gibi cep telefonlarımıza gönderilen her sinyali açmayan az sayıdaki insanlarızdır biz.
Dünyamıza ve içimize yerleştirilen kötülüklere karşı umutsuz gibi görünse de insan kalabilmenin mücadelesini veriyoruzdur!
Demlenmiş sözler ...
Kalp ne ile doluysa dudaklardan o dökülür gider.
Goethe
-
28.05.2024 Siz Hiç Siyah Kuğu Gördünüz mü ?
-
10.01.2024 Şiir başka şaire git !
-
28.12.2021 Vahşi olan doğa değil kapitalizmdir !
-
19.05.2021 DİKKAT : ORMANSIZLAŞTIRMA !
-
09.06.2020 Yasaklarla Yaşam! ve Oruç Aruoba ...
-
12.05.2020 Korona günlerinde ortaya karışık bir yazı ...
-
30.04.2020 Sürü Bağışıklığı ve Toprağın Tuzu
-
21.04.2020 Veba , kolera, kuşpalazı , boğmaca, korona filan...
-
20.04.2020 Ne şeysin sen virüs!
-
31.03.2020 Hapissek; aklımız göçebedir !
-
24.03.2020 İçi boş bir zırh : Devletler !
-
17.03.2020 Komşumuz Dünya !
-
10.03.2020 Haberleri Kullanma Kılavuzu !
-
03.03.2020 Ey yağmur bulutu...
-
25.02.2020 Çiçek açmış badem ağaçları ...
-
18.02.2020 Açların Gözbebekleri !
-
12.02.2020 Çaya şiir koy da içelim !
-
06.05.2019 Delikanlım iyi bak yıldızlara ...
-
16.04.2019 Bu Efsane Okullara Biz de Bir Selam Uçuralım ...
-
26.03.2019 Hepimiz o aletin kölesi olduk!
-
18.03.2019 Şiir başka şaire git...
-
12.03.2019 Öğrenmenin özgürlüğü !
-
25.02.2019 Okumuş bir işçi gibi soralım!
-
29.01.2019 Makyavelist Siyaset !
-
15.01.2019 Seçim mi geçim mi ?
-
18.12.2018 Hatıralar benim hallerimdir...
-
11.12.2018 Sarı Yelekliler; işçi sınıfına dahil değil mi !
-
04.12.2018 Nasıl gitmek bu !
-
05.06.2018 Memleket toprağındadır kökü
-
08.05.2018 “O mahur beste çalar ‘müjgan’la ben ağlaşırız!”
-
01.05.2018 Hangi sistem demokrasiye uygun: Başkanlık mı,Parlamenter sistem mi?
-
10.04.2018 Nereden geliyorsun?
-
03.04.2018 Dünya bir sahnedir !
-
20.03.2018 Banker Kastelli’den İnek Bank’a aldatılmış olmak !
-
06.03.2018 Hayatı şiirle sevmek!
-
27.02.2018 “Beyaz adam; beyaz betonun yenmeyeceğini ne zaman anlayacaksın!”
-
20.02.2018 Kendi çağında yaşa, ama onun tutsağı olma!
-
14.02.2018 ‘İhtiyaçlar’ sıralamamızı kim belirliyor!
-
30.01.2018 Ey Yağmur Bulutu, ‘Onlara sen anlat, savaş kötüdür!’ de
-
23.01.2018 En doğru ben değilim!
-
16.01.2018 Sen ne fena çocuksun !
-
09.01.2018 Devrimci geçmişlerimiz için!
-
26.12.2017 Değişirken değişmemek!
-
12.12.2017 Bir Şiirdir Şehr-i Kudüs!
-
28.11.2017 Serkan Öğretmen’in Kitap Listesi!..
-
21.11.2017 Yazı bir işe yaramalı!
-
14.11.2017 Yazsan ne yazacaksın?
-
07.11.2017 “TEOG MEOG”, bu işin sonu yok!
-
31.10.2017 Dün, Takvimde Biter
-
17.10.2017 Ahlat ağacının kokusu ...
-
10.10.2017 İnsan vefasızdır!
-
03.10.2017 Ne olacak bu çocukların hali?
-
25.04.2017 İnsan Hafızası Biriktirir!
-
04.04.2017 Seçilme yaşı 18’e inecek mi bilmem ama !...
-
28.03.2017 Böyle yazılar yazmak hüzün veriyor!
-
21.03.2017 Referanduma giderken
-
14.03.2017 Kederliyim!
-
07.03.2017 Günler geçiyor ama aynı değil!
-
28.02.2017 Kalbiniz acır işte!
-
21.02.2017 ‘’Bozuk Adalet!”
-
14.02.2017 Sen ne diyorsun!
-
07.02.2017 Trump Gelir Trump Gider!
-
31.01.2017 İnsanın Adalet Terazisi!
-
24.01.2017 Hayat alabildiğine aydınlık!
-
17.01.2017 Kırbaç! *
-
10.01.2017 İnsan ve Robotlaşan insan !
-
03.01.2017 Kötülük bu!
-
27.12.2016 Şiir ‘kötülüğü’ yensin!!
-
20.12.2016 Haberler ne haber !
-
06.12.2016 Çocukları koruyamıyorsan kendinden söz etme!
-
29.11.2016 Havana sokaklarında Nazım ve Fidel!
-
22.11.2016 ‘Dostyevskinin köpeği’!
-
15.11.2016 Ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!
-
08.11.2016 Öğrenmenin özgürlüğü!
-
25.10.2016 Özal’dan bugüne başkanlık tartışmaları!
-
18.10.2016 Devlet, ele geçirilecek bir şey midir?
-
11.10.2016 Kalbimi elime alıp üzüm gibi ezesim geliyor !
-
04.10.2016 “Her şey naylondandı o kadar!”
-
27.09.2016 “Çöl kimseyi sevmiyordu!” (Milas Lisesi mezunu bir yazardan ...)
-
20.09.2016 Şöhret dünyasının politik yakışıklısına veda!
-
06.09.2016 Ruhumuza yapışan kirler!
-
12.07.2016 Suriyeli Göçmenler ve Irkçılık sorunu!
-
28.06.2016 Sıcaklarda, sıcak politika!
-
21.06.2016 Liseli Gençleri anlamak!
-
14.06.2016 Muşlu Ezgi’nin TEOG başarısı!
-
07.06.2016 Bilim Gereksizdir (!)
-
31.05.2016 Siz hiç ‘Siyah Kuğu’ gördünüz mü?
-
24.05.2016 Yalnızlık çoğaltıyor beni!
-
17.05.2016 Nerde kaldı bu demokrasi?
-
10.05.2016 Mor Kındıralar Solmuş! *
-
03.05.2016 Aşil’in Topuğu ve Kanlı Pazar!
-
19.04.2016 17 Nisan Gurbet Bayramı!
-
12.04.2016 Eleştirel düşünme(me)k!
-
05.04.2016 Kürk Mantolu Madonna ve Sabahattin Ali
-
29.03.2016 Ömür çoğaltmak!
-
22.03.2016 “Memleket isterim”!
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.