- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 30 April 2020, Thursday 9:28
- 3485 kez okundu
Bu kısıtlı günlerde uyuyup uyanıp 'bir küfür gibi evde oturuyoruz'... 'balkonda bir acı biber bile bibere sarılırken' biz eşe dosta sarılamadığımız günlerden geçiyoruz . Uyuyup uyanıp okuyoruz, film izliyoruz, tabiki düşünüyoruz, neden böyle oldu diye sorguluyoruz. Ne zaman normale döneceğiz, eski günlerdeki gibi olacak mı her şey, bilmiyoruz . Ama ümit ediyoruz iyi olacak, düzelecek, hayat herkes için eskisi gibi olacak ( mı)?
Bu yorumcular, bu tv spikerleri aynı haberleri tekrar edip duruyorlar.
Hükümet yetkilileri akşam oldu mu rakamlar ve istatistikler üzerinden konuşuyor, şu zaman normalleşmeye dönebiliriz gibi umut vaad eden konuşmalar yapıyorlar. Bu gerçekten böyle mi, pandomi tehlikesi azaliyor mu, alınan tedbirler işe yarıyor mu?
Bu konuda hemfikirlik yok. Bilim kurulu üyeleri de bazen hükümet yetkilisinden farklı açıklamalar yapıyor, takip edenler biliyor.
Benim en çok merak ettiğim şey şu sürü bağışıklığı, ikide bir konuşma ve yazı aralarında geçip duruyor. Acaba kontrollü sürü bağışıklığı sistemine mi geçiyoruz, onun alt yapısını mı hazırlıyoruz diye yazan, tartışan kalemler de var. Benim merak ettiğim de bu. Eğer kontrollü olsun, kısmi olsun öyle bir niyet varsa bunun sonucu kötü olur düşüncesindeyim. Peki neden? Nedir sürü bağışıklığı, işin uzmanı değilim ama okuyorum, dinliyorum.
Bulaşıcı bir hastalık bir topluluğa bulaşırsa bu ister istemez yayılır, koyunların hastalığı birbirine bulaştırması gibi... 'köyün üst başından girip alt başından çıkar' derdi annem, tavuklara bulaşıcı hastalık geldiğinde. Tavukların çoğunluğu ölür, geriye 3-5 tane kalırdı. Bunlar da sürünün tekrar oluşması için yeterdi. Yani sağlam olan, bağışıklık sistemi güçlü olan ayakta kalırdı. O zamanlar çocukken evimizden dere kenarına oynamaya giderdik, derenin içleri boydan boya hep tavuk ölüsü olurdu.
Tabi bağışıklık dediğimiz şey doğayla başbaşa kalan hayvanlarda, kuşlarda daha güçlü, onlar o sayede hayatta kalıyor, güçlü olanlar hayatta kaldıkça kuşaktan kuşağa güçlenerek türlerini devam ettiriyorlar .
Dolaysıyla bizi öldüren bu virüsler doğadaki o canlıları öldürmüyor, çünkü sürü bağışıklığı dediğimiz şey doğadaki canlı türlerinde mevcut. Son 100 yıldır insanlar için böyle bir şey sözkonusu değil, ilaç ve aşılar bulunduktan sonra bağışıklık denen olay insanlar için devreden çıktı diye düşünüyorum.
Onun için hastalık tam kontrol altına alınmadan, ilâcı bulunmadan yasakların kaldırılması biraz saçma gibi duruyor.
Yetkililerin açıklamalarında biraz gevşeme, yasakların mayısa doğru kaldiralacagini görüyorum. Peki ilaç mevcut mu, aşı bulundu mu? Virüsün bulaşması ortadan kalktı mı? Tabi hayatın devamlılığı, piyasanın canlılığı, sermayenin kârı için bunlar gerekli ama insanların sağlığı, hayatta kalması en gerekli , çünkü insanın telafisi yok !
Saglık bakanı diyor ki ‘Türkiyenin Wuhan'ı İstanbuldur’. Ne demek bu, o zaman İstanbul rarakamlarının gerçeğini görelim, durum ne? Hastalığın başladığı Vuhan kenti 3 ay izalo edildi, insanlar evlerine hapsedildi; binayla, sokakla, aile fertleri ile bile ilişklieri kesildi, para dolaşımı ortadan kalktı, onun yerine daha az bulaştırıcı mekanik sistemlere, dokunmatik sistemlere geçiş yaptılar, seyyar pandemi hastanaleri kurarak hasta insanları buralarda izole ederek salgını önlediler ve sıfırladılar. Ondan sonradır ki yasakları aşama aşama kaldırdılar.
Kaldığımız yerden devam edelim. Sürü bağışıklığı dediğimiz sistem belli bir kitleyi, yaşlı ve bağışıklık sistemi zayıf olan kesimi gözden çıkarma işidir. Kim ister bunu. Tabiki benim felsefem bunu açıklamaya yeter de burada yeter mi, o biraz sıkıntı işte.
İnsan tek başına düşündüğünde salgının nasıl önlenebileceği konusunda herkes aynı şeyi düşünür. Partisinden, ideolojisinden , işinden ayrı olarak insani reflekskeriyle hareket etse, bu tür insan hayatına mal olan kötü olaylar karşısında aynı tavırları gösterir. Fakat gerçekte öyle olmuyor, neden olmadığını yine burada anlatmak için felsefem yeter ama burda yeter mi o sıkıntı işte.
...
Toprağın Tuzu
Bu karantina günlerinde, bu kısıtlı günlerde, baharın dışarda bizi beklediği günlerde elbette uyumak, okumak kadar film izlemek de zevkli oluyor. Daralan mekanları, daralan zamanları hoşa giden bir ortama dönüştürüyor. İşte Pina gibi görsel bir filmin yönetmeni Wim Wandersan'ın hazırlayıp sunduğu ‘Toprağın Tuzu’ belgeseli fevkalade güzel, insanın içini işliyor, insanın dibini görüyorsunuz. Dünyaca ünlü fotoğraf sanatçısı Salgado'nun hayat öyküsü ve sanatçılığının anlatıldığı belgesel-film zamanı size sunuyor, insan olarak kimiz nerde duruyoruz , insan hakları, barış ve çevre, doğa gibi gerçekliği ve gerçekliğin üzerinde tepişen güçlerin pisliğini, ne aradıklarını, neden böyle olduğunu yorumsuz ama gerçek belge ve anlatılarla size sunuyor ve mıh gibi yerinizde çakılı kalıyorsunuz.
Çeşit çeşit bakterilerin, virüslerin, mikropların sökün ettiği dunyamizda Can Yücel'in deyimiyle esas mikropun insan olduğunu görüyorsunuz. Ama Salvado gibi insanların varlığı da size o mikroplara karşı icat edilmiş bütün kötülükleri ortadan kaldıracak aşı gibi geliyor... Ne diyeyim, kendimi ararken kendimi buldum.
Demlenmiş sözler...
Balkonda bir acı biber bile bibere sarılırken ...
biz küfür gibi evde oturuyoruz !
-
28.05.2024 Siz Hiç Siyah Kuğu Gördünüz mü ?
-
10.01.2024 Şiir başka şaire git !
-
28.12.2021 Vahşi olan doğa değil kapitalizmdir !
-
19.05.2021 DİKKAT : ORMANSIZLAŞTIRMA !
-
09.06.2020 Yasaklarla Yaşam! ve Oruç Aruoba ...
-
12.05.2020 Korona günlerinde ortaya karışık bir yazı ...
-
21.04.2020 Veba , kolera, kuşpalazı , boğmaca, korona filan...
-
20.04.2020 Ne şeysin sen virüs!
-
31.03.2020 Hapissek; aklımız göçebedir !
-
24.03.2020 İçi boş bir zırh : Devletler !
-
17.03.2020 Komşumuz Dünya !
-
10.03.2020 Haberleri Kullanma Kılavuzu !
-
03.03.2020 Ey yağmur bulutu...
-
25.02.2020 Çiçek açmış badem ağaçları ...
-
18.02.2020 Açların Gözbebekleri !
-
12.02.2020 Çaya şiir koy da içelim !
-
06.05.2019 Delikanlım iyi bak yıldızlara ...
-
16.04.2019 Bu Efsane Okullara Biz de Bir Selam Uçuralım ...
-
26.03.2019 Hepimiz o aletin kölesi olduk!
-
18.03.2019 Şiir başka şaire git...
-
12.03.2019 Öğrenmenin özgürlüğü !
-
25.02.2019 Okumuş bir işçi gibi soralım!
-
29.01.2019 Makyavelist Siyaset !
-
15.01.2019 Seçim mi geçim mi ?
-
18.12.2018 Hatıralar benim hallerimdir...
-
11.12.2018 Sarı Yelekliler; işçi sınıfına dahil değil mi !
-
04.12.2018 Nasıl gitmek bu !
-
05.06.2018 Memleket toprağındadır kökü
-
08.05.2018 “O mahur beste çalar ‘müjgan’la ben ağlaşırız!”
-
01.05.2018 Hangi sistem demokrasiye uygun: Başkanlık mı,Parlamenter sistem mi?
-
10.04.2018 Nereden geliyorsun?
-
03.04.2018 Dünya bir sahnedir !
-
20.03.2018 Banker Kastelli’den İnek Bank’a aldatılmış olmak !
-
06.03.2018 Hayatı şiirle sevmek!
-
27.02.2018 “Beyaz adam; beyaz betonun yenmeyeceğini ne zaman anlayacaksın!”
-
20.02.2018 Kendi çağında yaşa, ama onun tutsağı olma!
-
14.02.2018 ‘İhtiyaçlar’ sıralamamızı kim belirliyor!
-
30.01.2018 Ey Yağmur Bulutu, ‘Onlara sen anlat, savaş kötüdür!’ de
-
23.01.2018 En doğru ben değilim!
-
16.01.2018 Sen ne fena çocuksun !
-
09.01.2018 Devrimci geçmişlerimiz için!
-
26.12.2017 Değişirken değişmemek!
-
12.12.2017 Bir Şiirdir Şehr-i Kudüs!
-
28.11.2017 Serkan Öğretmen’in Kitap Listesi!..
-
21.11.2017 Yazı bir işe yaramalı!
-
14.11.2017 Yazsan ne yazacaksın?
-
07.11.2017 “TEOG MEOG”, bu işin sonu yok!
-
31.10.2017 Dün, Takvimde Biter
-
17.10.2017 Ahlat ağacının kokusu ...
-
10.10.2017 İnsan vefasızdır!
-
03.10.2017 Ne olacak bu çocukların hali?
-
25.04.2017 İnsan Hafızası Biriktirir!
-
04.04.2017 Seçilme yaşı 18’e inecek mi bilmem ama !...
-
28.03.2017 Böyle yazılar yazmak hüzün veriyor!
-
21.03.2017 Referanduma giderken
-
14.03.2017 Kederliyim!
-
07.03.2017 Günler geçiyor ama aynı değil!
-
28.02.2017 Kalbiniz acır işte!
-
21.02.2017 ‘’Bozuk Adalet!”
-
14.02.2017 Sen ne diyorsun!
-
07.02.2017 Trump Gelir Trump Gider!
-
31.01.2017 İnsanın Adalet Terazisi!
-
24.01.2017 Hayat alabildiğine aydınlık!
-
17.01.2017 Kırbaç! *
-
10.01.2017 İnsan ve Robotlaşan insan !
-
03.01.2017 Kötülük bu!
-
27.12.2016 Şiir ‘kötülüğü’ yensin!!
-
20.12.2016 Haberler ne haber !
-
06.12.2016 Çocukları koruyamıyorsan kendinden söz etme!
-
29.11.2016 Havana sokaklarında Nazım ve Fidel!
-
22.11.2016 ‘Dostyevskinin köpeği’!
-
15.11.2016 Ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!
-
08.11.2016 Öğrenmenin özgürlüğü!
-
25.10.2016 Özal’dan bugüne başkanlık tartışmaları!
-
18.10.2016 Devlet, ele geçirilecek bir şey midir?
-
11.10.2016 Kalbimi elime alıp üzüm gibi ezesim geliyor !
-
04.10.2016 “Her şey naylondandı o kadar!”
-
27.09.2016 “Çöl kimseyi sevmiyordu!” (Milas Lisesi mezunu bir yazardan ...)
-
20.09.2016 Şöhret dünyasının politik yakışıklısına veda!
-
06.09.2016 Ruhumuza yapışan kirler!
-
12.07.2016 Suriyeli Göçmenler ve Irkçılık sorunu!
-
28.06.2016 Sıcaklarda, sıcak politika!
-
21.06.2016 Liseli Gençleri anlamak!
-
14.06.2016 Muşlu Ezgi’nin TEOG başarısı!
-
07.06.2016 Bilim Gereksizdir (!)
-
31.05.2016 Siz hiç ‘Siyah Kuğu’ gördünüz mü?
-
24.05.2016 Yalnızlık çoğaltıyor beni!
-
17.05.2016 Nerde kaldı bu demokrasi?
-
10.05.2016 Mor Kındıralar Solmuş! *
-
03.05.2016 Aşil’in Topuğu ve Kanlı Pazar!
-
26.04.2016 Kitap mı Tablet mi?
-
19.04.2016 17 Nisan Gurbet Bayramı!
-
12.04.2016 Eleştirel düşünme(me)k!
-
05.04.2016 Kürk Mantolu Madonna ve Sabahattin Ali
-
29.03.2016 Ömür çoğaltmak!
-
22.03.2016 “Memleket isterim”!
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.