- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 19 February 2019, Tuesday 17:55
- 2286 kez okundu
Yaşıyormuşsunuz gibi yapmayın; gerçekten yaşayın. O zaman tüm duyguları da yoğunluğuyla yaşama “risk”i var. Ama, inanın hep “Sevgi” ve “Sevinç” baskın çıkacaktır. O yüzden de yaşam “Güzelleşecek”tir. Eğer yaşamayı – hakkıyla, layıkıyla – başardıysanız; ölürken sırf bunun için bile mutluluk ve huzur duyarsınız…
Ben yeni yazım için bu notları alırken, Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabında da bu kanılarımı destekleyen satırlar buldum:
“Ne görmek istediğiniz imgedir ne de duymak istediğiniz şarkı. Gözlerinizi kapatsanız da gördüğünüz imge, kulaklarınızı tıkasanız da duyduğunuz şarkıdır güzellik… Güzellik hayattır, kutsal yüzündeki peçeyi indirdiğinde hayat. Fakat hayat da sizsiniz, peçe de. Güzellik sonsuzluktur, aynada uzun uzun kendini seyreden. Fakat sonsuzluk da sizsiniz, ayna da…”
Bu satırları okuyunca, birkaç hafta önce İzmir’deyken facebook’ta yaptığım şu paylaşımın (Niye öyle duyumsadığımın) ayırtına vardım:
“Bu akşam, 5 - 6 yaşlarındaki halini bildiğim bir kız çocuğunun (Şimdi Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü'nde); Işıknaz Özedgü'nün başrollerden birinde olduğu "Sırf Cinayet" adlı oyunu Tiyatro Terminal'de seyrettim. Gururlandım, duygulandım.
Oyun sonrası elimizde şemsiyelerle, sağnak yağmurda akan ve biriken sulara şap şup basarak tramvaya kadar onunla ve sonra metroya yürümek, botlarıma suların dolmuş olmasını umursamaksızın hoşuma gitti…”
Benzer bir ruh halini, kış başında aşırı yağışlı ve fırtınalı bir havada, Güllük’te çarşıdan eve, deniz kıyısından yürüyerek dönerken de yaşamıştım. “Kahretsin! İliklerime kadar ıslandım, şemsiye de kırıldı kırılacak, gözlük camlarım da görüşümü kısıtlıyor…” diye söylenmektense, denizi ve gökyüzüyle birleştiği ufuk çizgisini belirsiz kılan manzaranın tadını çıkarmayı tercih ettim. Ne kadar muhteşemdi! Grimsi koyu yeşil hırçın dalgaların kıyıya vurup, yolun ortasına kadar gelmesi, zaten yağmurda şımşırık ıslanmış beni ıslatması tuhaf biçimde hoşuma gitti ve o ana şükrettim.
İnsan güçlüklerle güçlenerek yaşamı seviyor.
Umursamaz olmakla, güçlü olmak karıştırılmasın. Vurdumduymazlık, bencil, olgunlaşmamış, güçsüz kişilerin özelliğidir. Başı kuma gömme ve sorunlarla, gerçeklerle yüzleşememe durumudur...
Acıların, dertlerin, sorunların katılaştırdığı biri olmaktan hep korkmuşumdur. Çünkü bu tip kişiler aslında göründükleri kadar güçlü değillerdir. Ciddi bir sorun ve olay, ruhen ve bedenen çökmelerine, yıkılmalarına neden olabilir. Zorlukları, acı ve sıkıntıları, hastalıkları cesaret, metanet, tevekkülle karşılayan, ama yaşama küsmeyen, kendini toparlayan insan, kuvvetlenir, olgunlaşır, sevenlerini de mutlu eder, başkalarını da olumlu etkiler.
Sanırım yaşadığımı duyumsatan her şey beni mutlu kılıyor; çünkü yaşamı daha çok sevmeme, ölümdense hiç korkmamama neden oluyor.”
Ve sevmek dünyayı en yaşanabilir kılan his.
Mutluluk ve sevgi bağlantısı
Psikiyatrist – Yazar W. Beran Wolfe; “Gerçekten mutlu bir insanı ararsanız, onu ancak bir tekne yaparken, bir senfoni yazarken, evladını eğitirken, bahçesinde yıldız çiçekleri yetiştirirken ya da Gobi Çölü’nde dinozor yumurtası ararken bulursunuz. Kaloriferin altına kaçmış yaka düğmesini arar gibi mutluluk ararken bulamazsınız.”
Bu sözü bir yazısından alıntıladığım Zehra Çelenk’in, mutluluk ve sevgiye ilişkin, benimkiyle örtüşen görüşlerine yer vermek isterim:
“Kendini, yeteneklerini gerçekleştirememiş bir insanın salt birinin eşi, sevgilisi olarak mutlu olabileceğine de inanmıyorum. Ya da sevgi kısmı çoktan bitmiş, ‘görünüşü kurtarmak’ için göz yumulan bir ilişkinin de kendini kandırmak dışında herhangi bir yaraya merhem olabileceğine…
Mutluluk ya da mutsuzluk aranmakla bulunacak, bulununca kazık çakılıp bayrak dikilecek haller değil. Eşli olmakla, ‘eşsiz’ olmakla, şunun veya bunun eşi, şuraya ya da buraya ait olmakla değil, en çok, hayallerimizin bize ait olmasıyla ilgisi var galiba, mutluluğun.”
Son yıllarda izlediğim televizyon programlarında, okuduğum makalelerde uzmanlar; para, ün, kariyer gibi şeylerin insana geçici ve kısa süreli sevinçler yaşatmak dışında, gerçek anlamda mutlu edemediğini, “Başkalarına yararlı olduğunu duyumsayan” kişinin kendisini “başarılı ve mutlu” saydığını anlatıyor. “Sevdiğin işi yaparsan, başarılı olursun ve çalışma yaşamın eğlenceli geçer” derler ya; bir işi sevmenin yolu da insanın “Kendini gerçekleştirmesi”; yaratılışına (kişilik, nitelik, yetenek ve de eğitimine) uygun, kendisini yararlı ve üretken kılan bir iş ve uğraş içerisinde olmasıdır.
O zaman çalışmak da hem “keyif” hem de “ibadet” haline gelir.
Cibran’ın Ermiş’i “Aslında çoğu zaman eğlendiğinizin farkına varmadan eğleniyorsunuz.” Diyor bu konuda da. Sonra ekliyor: “Size başkaları da geldi, onlara inancınız üzerine verdikleri altın sözler karşılığında servet, güç ve şandan başka bir şey vermediniz. Pek vaatte bulunduğum söylenemese de daha cömert davrandınız bana karşı. Bana hayata karşı duyduğum o derin susamışlığı verdiniz...
Çok şey veriyorsunuz ama bir şey verdiğinizin farkında değilsiniz…”
Yaşamak ibadet, dünya tapınak
Yaşamak aslında başlı başına ibadet sayılır. Neler yaşadığınızdan çok, olayların, içinde bulunduğunuz durumun sizi nasıl etkilediği, sizin nasıl etkilendiğiniz önemli. “Günlük yaşamınız tapınağınız ve dininizdir. Oraya her girdiğinizde varınızı yoğunuzu alın yanınıza.” Diyor, aynı kitapta Halil Cibran.
Yaşamı sevdikçe, ölümden daha az korktuğumu yazmıştım ya; bu size çelişki gibi gelse de; “Ermiş” ten aktaracağım bu satırlar, ne demek istediğimi biraz olsun anlatacaktır:
“Geceye dönük gözleri güne kör olan baykuş, ışığın esrarını ortaya çıkaramaz.
Gerçekten ölümün ruhunu görmek istiyorsanız, yüreğinizin kapılarını açın hayatın bedenine ardına kadar. Çünkü hayat ve ölüm birdir. Tıpkı ırmak ve denizin bir olduğu gibi…
Ancak sessizlik ırmağından içtiğiniz zaman gerçekten şarkı söyleyeceksiniz.”
Zaman çabuk ve zor geçerken ben asırlardır yaşamış, "yaşsız" biri gibiyim. Yine de birkaç ömür daha yaşayacağımı biliyorum. Oysa milyonlarcasından daha uzun ve çok yaşadım. Yaşlı bir çınar gibi güçlü ve zeytin ağacı gibi daha uzun yıllar binlerce meyve vermeye hazırım. Çünkü daha görevimi ve gelişmemi tamamlamadım. Yapacak çok işim ve yaşanacak çok ömrüm var.
Kitabın sonunda (Ermiş) yolcunun son sözleri gibi: “Kısa bir süre sonra, rüzgârın üstünde bir anlık dinlenme ve sonra başka bir kadın taşıyacak beni.”
Gülçin ERŞEN - 19 Şubat 2019 (İzmir’de başlandı, Güllük’te tamamlandı.)
-
17.04.2022 Kötülükle savaşıyoruz
-
13.04.2022 EGEÇEP’ten doğa direnişçilerine ve İkizköy’e ödül
-
16.03.2022 Kıyıya vuran deniz yıldızlarını suyla buluşturanlar
-
25.01.2022 Kar özlemi ve anımsadıklarım
-
29.11.2021 Keşfetmeye değer kent: Salihli
-
06.11.2021 Can’ının istediğini yapmak
-
02.11.2021 Parmaklarıyla okuyup, can kulağıyla dinleyenlere engel yok!
-
24.07.2021 İnsan insanın kurdu değil; yurdu olmalı
-
16.07.2021 Haksızlık, liyakatsızlık ve "Çoklu Standart" her yerde!
-
06.07.2021 Yakan su!
-
18.06.2021 Gazeteci kimdir, nedir, ne yapar?
-
19.05.2021 Gençlere saygı duyuyorum ve güveniyorum
-
18.05.2021 Milas’tan doğan ödüllü marka: Alaboğaz Zeytinyağı
-
26.04.2021 Bir çocuğun ağzından Atatürk’ün yurt ve çocuk sevgisi
-
21.04.2021 Doğal sevinç kaynağı: Çocuklar
-
20.04.2021 "Sen yanmazsan, ben yanmazsam..."
-
14.04.2021 İnsanlığın uyanışı ve sabır
-
16.03.2021 Yazmak için iyi nedenler olsun isterdim
-
03.03.2021 Çok şehit verdik, ama hesap veren yok!
-
28.01.2021 Covit 19 Aşısı hakkında akla gelen sorulara yanıtlar
-
27.01.2021 DELİCE
-
14.01.2021 Evdeki dönüşümlü atıkların toplanması
-
13.11.2020 Atatürk Sevgisi azalmaz
-
04.11.2020 İnternet etiğine bir değinelim
-
03.11.2020 Kadınlarımızın KARA yazgısını kim AKlayacak?
-
14.10.2020 Labranda’nın çağdaş dervişi
-
03.09.2020 Mihenk Taşı, Turnusol Kağıdı
-
31.08.2020 Göç etmek
-
15.08.2020 Siyasal öngörülerim
-
02.07.2020 İnancın Sınanması
-
01.07.2020 Kötü işletmecilik
-
25.06.2020 Yürüten iktidar!
-
08.06.2020 “Siyasi Parti Dini”
-
05.06.2020 Karantina dönemine ilişkin...
-
02.06.2020 Patlicez gari!
-
27.04.2020 Bodrum’un acı otu Koronayı yener!
-
20.04.2020 Korona herkesi eşitledi mi?
-
15.01.2020 Din bu mudur?
-
11.01.2020 Tiyatro diye bir şey var
-
10.01.2020 Ne ummuştuk, ne oldu!...
-
30.12.2019 “Sapere Aude!”
-
28.12.2019 Güllük’ün bitmeyen ulaşım sorunları
-
03.12.2019 “DÜNYAYI SANAT KURTARACAK”
-
09.10.2019 Hepimizin içinde biraz “Joker” var
-
27.09.2019 “Halka öğretmeniz gerekenleri önce kendiniz öğrenin”
-
13.09.2019 “İnsanlığın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum”
-
06.08.2019 Kutsal ve Tağut nedir?
-
03.07.2019 İNSANLIK NE ZAMAN KOŞACAK?
-
25.05.2019 Ruh Açlığı
-
13.05.2019 Dikkat edilmesi gereken şeyler
-
17.04.2019 "Barışçıl Savaşçılar" olacağız
-
07.03.2019 YALNIZCA İNSAN OLMAK İSTİYORUZ
-
25.02.2019 Yıllar sonra “Ruhlarımızı tokuşturmak”
-
05.02.2019 Yaşanabilir yer olsun
-
19.01.2019 DEFTERLER
-
25.12.2018 Sevdiğim ve sevmediğim kentler
-
30.11.2018 Yaşam gibi; acı ve güzel
-
02.10.2018 Yeni üyelerle daha güçlüyüz
-
05.09.2018 Sakarya Savaşı, 15 Temmuz’da mı kazanıldı?
-
15.08.2018 “Siyasi iktidar bizi cezalandırmak istiyor!”
-
18.07.2018 Bu nasıl Okul Aile Birliği Başkanı?
-
06.07.2018 Nicelik değil nitelik ve niyet önemli!
-
06.07.2018 Seçimde kim kazandı?
-
12.06.2018 Tarihimizde dönüm noktası olacak bir seçim
-
15.05.2018 “Güç bende artıııık!”
-
10.05.2018 Anımsanması gereken notlar
-
27.04.2018 Millet, egemenliğine sahip çıksın!
-
24.04.2018 “Çamlak Çömlek Patladı!”
-
17.04.2018 Hoşgörüsüzlük ve değişik bakış açıları
-
13.04.2018 Şeker fabrikaları neden önemli?
-
04.04.2018 “HAK”tan yana olmak
-
03.04.2018 Anı misillemesi
-
06.03.2018 Amaç Osmanlı’yı yüceltmek, Cumhuriyeti küçümsemek midir?
-
20.02.2018 Yozlaşmış cinsellik
-
15.02.2018 Atatürkçü Düşünce Derneği, DKÖ değil mi?
-
16.01.2018 Nasıl Atatürkçü olunur?
-
15.01.2018 “Recep Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum”
-
12.01.2018 ‘Güllük Kütüphanesi’nin kaderi kimin elinde?
-
09.01.2018 “Bir olalım, iri olalım, diri olalım”*
-
27.12.2017 Güncel siyasetten ruhsal kurtuluşa ...
-
15.12.2017 Spora ve sporcuya yatırım
-
12.12.2017 Sağlık ve huzur için “Tai Çi Çuan”
-
05.12.2017 “Yazmasam deli olacaktım”
-
24.11.2017 İnsanın değerinin ölçütü nedir?
-
16.11.2017 İçtenlik
-
14.11.2017 Milas ve Güllük’te bitmeyen sorunlar …
-
27.10.2017 Farklı bir turizm anlayışı: ‘Mor Salkım Bağları’
-
11.10.2017 Dünyanın en güzel tatlısı!
-
10.10.2017 Okumak, anlamak ve bilmek
-
07.10.2017 Devlet, “Ana” ya da “Baba” değil artık!
-
23.09.2017 Öncelik, cehaletle savaştır
-
19.09.2017 ‘Özel Okul Devlet Teşviği’ kime verilir?
-
09.09.2017 Türban, keşke müslüman ve iyi insan olmaya yetseydi …
-
08.09.2017 ‘Vicdan azabı’ en büyük cezadır!
-
05.09.2017 Bu 30 Ağustos’ta yaşadıklarım, hissettiklerim …
-
05.08.2017 Güllük’ün çok ciddi ve sıradan sorunları var …
-
03.08.2017 Sanata susamışlık
-
13.07.2017 Ören de kötüye gidiyor sanki!
-
30.06.2017 “Deniz İnsanları”
-
28.06.2017 “Oğlumu ‘Fikri ve vicdanı hür’ yetiştirmek istiyorum”
-
15.06.2017 Tehlike sürüyor!
-
12.06.2017 Bu nasıl bir Ramazan?
-
22.05.2017 Evde pizza yapmanın pratik yoları
-
11.05.2017 “Hayatımın en yorucu ve en güzel haftasonuydu!”
-
03.05.2017 Neye ve kime güveneceğiz?
-
24.04.2017 Ata’ya mektup
-
18.04.2017 Hukuk ve Demokrasi kaybetti
-
04.04.2017 Türkiye’yi işgalin zemini hazırlanıyor
-
31.03.2017 Atatürkçü vatanseverlerin buluşma noktaları
-
14.03.2017 ‘Mağduriyet Edebiyatı’ uluslararasılaştı!
-
10.03.2017 İleride emekli maaşı alamayacak mıyız?
-
08.03.2017 Kadın ve Cumhuriyet
-
23.02.2017 Adaletin bu mu ...?
-
15.02.2017 Saati tersine kurmak
-
11.02.2017 İzmir’i seviyorum
-
08.02.2017 Kirli propaganda
-
24.01.2017 Evlatlarımız ve vatanımızdan değerli neyimiz var?
-
12.01.2017 “Salla başı al maaşı”
-
06.01.2017 Yüz kızarması ve yiğitlik
-
24.12.2016 Türkiye artık “Cumhur”un olmayacak mı?
-
17.12.2016 Şeytanı yeneceğiz!
-
10.12.2016 Eğreti Şiir
-
03.12.2016 İlişki ve evlilik seyri üzerine ...
-
25.11.2016 Sanatla aydınlatanlar
-
11.11.2016 Bu ülkenin toprağında taşında ‘O’nun izi var
-
14.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 2
-
13.10.2016 Kim bunlar, amaçları ne? / 1
-
29.09.2016 Şort bahane!
-
20.09.2016 Toplumsal barış ve huzuru bozmak için mi?
-
06.09.2016 Mutlu olmanın yollarından biri
-
01.09.2016 "Bu cennet vatan uğruna"
-
25.08.2016 "Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini"
-
22.08.2016 “Ey Türk İstikbalinin Evladı!”
-
16.08.2016 Kütüphane ve domuzlar
-
01.08.2016 “Şimdi insanlar şeytan olmuş yavrum”
-
26.07.2016 İç savaş tehlikesi ve TSK’nın durumu
-
19.07.2016 Gün gelir, ‘O HALK’a işin düşer
-
08.07.2016 Kanıksama!
-
28.06.2016 Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin ...
-
14.06.2016 Yeşili koruyamıyoruz
-
10.06.2016 Cumhurbaşkanının diploması ...
-
09.06.2016 “Hareketi Severiz!”
-
25.05.2016 Kadının hakları ve kazanımları açısından geriye gidiş: Boşanma Komisyonu Raporu
-
23.05.2016 Herkes 19 Mayıs’ı kendince kutladı
-
17.05.2016 Anne olmak, var olmak, var etmek
-
22.04.2016 Nasıl bir Din dersi?
-
20.04.2016 Doğa turizmine yatırım kaçınılmaz
-
15.04.2016 Gülçin ERŞEN
-
04.04.2016 Allah, sevenden ve sevgiden yanadır
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.