• 14 April 2025, Monday 10:33
H.Avni Kunduracıoğlu

H.Avni Kunduracıoğlu

ŞU MİLAS’IN İÇİNDE

ŞU MİLAS’IN İÇİNDE

1946 yılının güz mevsimi kasabayı ele geçirmiştir.

Tütün için ovada olan kasabalılar, Milas’taki evlerine dönmüş, bu kez kışa hazırlık telaşına girmişlerdir.

Kasabada bulunan ortaokul ve iki ilkokul öğretim yılına başlamış, öğrenciler okul ile evleri arasındaki en kısa mesafeyi ‘okul yolu’ olarak kat etmektedir. Ortaokul öğrencileri yaşları gereği ‘genç’ statüsüne girdikleri için farklı duyguları da yaşamaktadır.

Bu yüzdendir ki, kasabanın delikanlıları ortaokulun önünde okuldan çıkacak kızları ‘süzmek’ için saatlerce bekleyecektir. Kızların mahcup yüz ifadesi, önlüklerinin göğsüne bastırdıkları ders kitaplarına kilitlenmiştir.

Kasabanın henüz ‘kız kıza dans ettiği’ yıllardır zaman.

O kızlardan biri olan Yüksel, ortaokulun karşısındaki sokaktan Yahudi Mahallesi’ne girecek, Havra’nın önünden geçerek evlerinin bulunduğu Tüfekçi Sokak’a doğru yol alacaktır. Yüksellerin, Hamam’ın bulunduğu sokakta olan iki katlı, cumbalı kâgir evleri, geleneksel Milas mimarisine sahip konumuyla dikkati çekecektir. Gerçi sözünü ettiğimiz yıllar Milas’ın henüz ‘beton’la tanışmayıp, kendi özgünlüğünü koruduğu yıllardır.

Evin sahibi olan Ömer Nevzat, orman muhafaza memuru olarak görev yaparken tayini Muğla’ya çıkınca, oturduğu evini Milas’a yeni tayin olan Özel idare Müdürü’ne kiraya verir. (1)

Yüksel ve Aysel isminde iki kızı olan Özel İdare Müdürü’nün ikamet ettiği bu ev, Yüksel’in son zamanlarda ‘sıkıntılı’ hallerine tanık olmaktadır.

Zira ortaokulun önünde bekleyenlerden biri de Tahtasız’ın oğlu İbrahim’dir.

Babası Milas Belediyesi’nin ‘köpek ithaf’ ekibinde çalışan İbrahim, ortaokulu bitirmiş astsubay okuluna girmeye hazırlanan bir delikanlıdır.

Gönlü Yüksel’e düşmüştür.

İçinde bulunduğu yüksek duygu İbrahim’i ele geçirir. Karşılıksız olan sevdası, saplantı olur. Zira Yüksel’e açtığı ‘tutkusu’ karşılık görmez. Bu sürecin Yüksel için kabusa döndüğünü tahmin etmek zor değil. Okul yolunda takip etmeler, önünü kesmeler ve en önemlisi her fırsatta karşılık vermediği duygunun kendine iletilmesi.

Üstelik Yüksel daha ortaokul öğrencisidir.

Ancak İbrahim, Yüksel’e körkütük âşıktır. Gözü Yüksel’den başkasını görmez. Adeta tutkusunun esiri olur. Hele astsubay okulundan çağrının gelmesiyle birlikte, Milas’tan uzaklaşacak olmanın sancısı iyice yüreğine oturur.

O gün…

Yüksel yine okul yolundan evine döner. Ahşap kapının açılmasıyla birlikte, sofanın ötesindeki bahçenin kokusu ortalığa yayılır. Eylül ayının sancılı güzelliği kasabayı sarıp sarmalamıştır. Annesi ve kardeşi evde olmadığına göre, olasılıkla komşuya misafirliğe gitmişler. Yüksel üstündeki önlüğü çıkarmadan, mutfaktan tabakla bıçak getirir. Masanın üstündeki narlardan birini bıçakla ikiye böler.

Ahşap kapı açıktır.

Yüksel narla uğraşırken birden karşısında İbrahim’i görür.

Panikler.

İbrahim, Yüksel’e olan sevgisini dile getirmektedir. Kolundan asılıp, onun kendisiyle gelmesini ister. Yüksel karşı koyar, direnir. O sıra İbrahim’in gözüne masanın üstündeki bıçak ilişir.

Bıçak, artık İbrahim’in elindedir.

Yüksel’i 22 kez bıçaklayıp öldürür ve sonrasında evden kaçar. (2) Yüksel’in narin bedeni, merdivenin ilk basamaklarına yığılır. Ahşap basamaktan damlayan kan, genç bir kızın yaşamının sona erişinin izleri olur.

Zaten küçük olan kasaba, 1946 yılının ‘o günü’ daha da küçülür.

Cumhuriyet Caddesi ile Tabakhane Caddesi’nin birleştiği noktada olan Polis Karakolu için olayı çözmek hiç zor olmaz. Zira İbrahim, Tüfekçi Sokak’tan koşarak evlerine gider, babasının köpek öldürmekte kullandığı zehri içerek intihar eder.

Tütün tarlalarının içindeki bir çukurda kıvrılmış şekilde yatarken bulunur. Polis karakolunun nezarethanesi getirilir ve burada inleyerek yaşama veda eder.

Sözlü araştırmada, herkesin ortak olarak söylediği tek şey, olaydan sonra ailenin yani özel idare müdürünün Milas’ı hemen terk ettiği olur.

Bu olaydan etkilenen ve aynı zamanda İbrahim’in okul arkadaşı da olan müzisyen Nazmi Yükselen, aynı yıl ‘Şu Milas’ın İçinde’ şarkısının sözlerini yazar. Bestesini Zeki Duygulu’nun yaptığı şarkı 1951 yılında plağa dökülür. Ülkede birden ses getirir ;

Şu Milas’ın içinde ben bir tek güldüm

Goncelerim açmadan, soldum büküldüm

Gençliğimi doymadan yar için öldüm

Hazan yaprağı gibi birden döküldüm

 

Sevda neler getirdi dertsiz başıma

Elimle zehir kattım tatlı aşıma

Kimse merhem olmadı kanlı yaşıma

Talihim destan oldu mezar taşıma.

 

Gönül verdiğim kızın adı Yüksel’di

Can verirken feryadı arşa yükseldi

Kabahat ne ondaydı ne bendeydi

Alnımıza yazılmış bu bir eceldi.

 

Ancak aile bu türkünün okunduğu plağın Milas’ta satılmasına mahkeme kararıyla yasak getirir. (3)

 

Aradan 78 yıl geçmiş.

Nazmi Yükselen’in türküsü hâlâ dillerde.

Dinleyici, buruk bir aşk ezgisi olan bu türkünün ne yazık ki, yürek yakan bir öyküsü ve hatta ardında bir kadın cinayeti olduğunu bilmez.

Tıpkı Tüfekçi Sokak’taki, önünde nar ağacı olan iki katlı, cumbalı, kâgir evin önünden geçenler gibi.

 

  1. (1) Şu Milasın İçinde, Gülden Sökelioğlu, habermilas.com, 8 Şubat 2024
  2. (2) Güz zamanı bahar rüzgarı, Hazırlayan Orhan Bahtiyar, Kendi yayını, 1998

(3) Şu Milas'ın içinde Nazmi Yükselen, Hazırlayan Halim Şafak Şanlıdağ, Milas Belediyesi Kültür Yayınları

 


MAKALEYE YORUM YAZIN

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


Site en altı
yukarı çık