- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 30 July 2021, Friday 9:49
- 1940 kez okundu
ENGİN SOLAKOĞLU / sol.org.tr
Birçok başka ülkeye ve halka nasip olmayacak kadar yoğun ve karmaşık sorunlarla boğuşuyoruz hiç de azımsanmayacak bir süredir. Sabah uyandığımızda çeşitli araçlardan beynimize doluşan haberleri okurken yüreğimiz sıkışıyor, gözümüz kararıyor. Ne yana dönsek kör karanlık. Tutunacak dal arıyoruz. Hangisini tutsak elimizde kalıyor. İktidar sorunumuz olduğu kadar muhalefet sorunumuz da var örneğin. Sorunların her birinin önemi ve önceliği var. Bu sayısız sorunu altlarında toplayabileceğimiz ve birbiriyle bağlantılı emperyalizm, sömürü ve dincilik gibi çatı sorunlarımız da var.
Bu ülkede yaşayanların kayda değer bölümünün karnını doyurma sorunu var. Çok daha kalabalık bir topluluğun gelecek sorunu var. İşin ilginç ama güzel tarafı, ülkeyi bu hale getirenlerin ve her geçen gün daha da fazla tahrip edenlerin bile gelecek sorunu var. Onlar bile bilmiyorlar yarın nerede ve ne durumda olacaklarını.
Bu kıyamet manzarası karşımızda dururken, sorun yumağı içerisinde ikincil görünen tek bir soruna odaklanıp salt o konuda kafa yormanın, o konuda kalem oynatmanın isabetini sabaha kadar tartışabilirsiniz. Gelin görün ki çoğu zaman yüreğe söz geçmediği gibi, kimi zaman akla da söz geçmiyor. Bir yere takılıp kalıyorsunuz.
Benim de takılıp kaldığım yerlerden biri Kıbrıs. Kabahatin çoğu benimse de hepsi değil. Kıbrıs da anımsatmayı başarıyor kendini çeşitli vesilelerle. Oysa bırakın Türkiye’yi, ülkeyi çevreleyen coğrafyaya nesnel biçimde baktığınızda önünüze çıkan sorunlar arasında ilk ona bile giremez Kıbrıs meselesi diye adlandırdığımız konu.
Birisi nükleer iki silahlı gücün karşı karşıya durduğu, Batı emperyalizminin yangına körükle gittiği, sivil veya askeri insan kayıplarının rutin haline geldiği Rusya-Ukrayna çatışmasıyla, silah tüccarlarının kanlı vitrin olarak kullandığı Yemen’de hayatın olağan parçası haline gelen insanlık dramıyla, yıllardır süren iç savaş nedeniyle milyonlarca kişinin yerini yurdunu terk etmeye zorlandığı paramparça edilmiş Suriye’yle, ABD işgalinden sonra etnik ve mezhepsel çizgilerle fiilen üçe bölünen Irak’la, bir zamanlar kör topal da olsa farklılara rağmen birlikte yaşayabilmenin örneği olarak gösterilirken şimdi elektrik ve içme suyu sağlamanın bile tehlikeye girdiği Lübnan’la, emperyalizmin hegemonyasından kurtulup bir başka vahşetin pençesine düşen, sarıklı ve saydam entarili yönetenler halktan çaldıklarıyla zenginleştikçe kadim ve yiğit halkı günbegün yoksullaşan İran’la, görebilen gözlerin benzer bir senaryonun yinelenmesine ramak kaldığını anlamakta zorlanmayacağı Afganistan’la, insanlık tarihinin en korkunç soykırımına maruz kalan Yahudi halkının kurduğu İsrail’in o toprakların en az onlar kadar sahibi olan Filistin halkına yaşattığı süreğen ve her geçen gün şiddetlenen zulümle, iki gerici nükleer gücün arasında ezilen Keşmir halkının ana akım medyada haber bile olmayan acılarıyla, Türkmenistan’daki kör diktatörlükle harmanlanmış derin yoksulluk ve çaresizlikle karşılaştırıldığında, Kıbrıs’taki varlığı tartışılamayacak sorunların önemi ve önceliği ne olabilir sorusu güncel ve yerinde.
“Bizim derdimiz bini aşmış. Bize ne Kıbrıs’tan?” diyenler tam bu noktada bırakabilirler okumayı.
Kısaca anımsayalım. Geçen hafta 20 Temmuz’u idrak ettik. Akepe Genel Başkanı peşine taktığı “seçmece” bir toplulukla Ada’nın kuzeyini yeniden fethe çıktı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ana muhalefet partisi CTP ve benzer gelenekten gelen TDP’nin boykot ettiği Cumhuriyet Meclisi oturumunun görüntülerinden anlayabildiğimiz kadarıyla dört başı mamur bir fethin olmazsa olmaz başlangıcı sayılan işgal eylemini de başarıyla gerçekleştirdi. Ben dahil konuyu izleyenleri büyük ölçüde ofsaytta bırakan bir “müjde” de açıkladı: Yeni bir saray kompleksi. İçinde parlamentonun da bulunacağı bir tür “Yavrusaray”. Bu haberin açıklanması sırasında yeni inşaatı gerekçelendirmek için sarf edilen ve doğrudan Kıbrıs Türk halkına hakaret olarak algıladığım ifadeleri ise ülkemizdeki demokrasinin alabildiğine derinliği ve hukukun arşa çıkmakla kalmayıp Ay’a sert inişe hazırlanan üstünlüğü sebebiyle, hak ettiği şekilde yorumlamaya cesaretim yok.
Bir süredir beklenen ama muhtemelen ziyaret öncesine denk gelen diplomatik telefon trafiği sebebiyle “müjde” kategorisinde değerlendirilmesi uygun bulunmayan haber ise ertesi gün geldi. Kapalı Maraş bölgesinin yüzde 3,5’luk bir bölümüne tekabül eden Ay Nikola semtinde de “bir şeyler yapılacağını” öğrendik.
Bu Maraş meselesi Kıbrıs Sorunu içinde ayrı ve konuyu izlemeyenler için anlaşılması güç, izleyenler için ise baş ağrıtıcı bir başlıktır. Kıbrıs Rumları bu yerleşime “Varosha” derler. Bir anlamda Gazimağusa’nın varoşu, banliyösüdür zira. 1960’lı yılların ikinci yarısı ve 70’li yılların başındaki anlayışı yansıtan, Ada boyutlarına ve döneme göre devasa boyutlarda bir turizm alanı olarak planlanmış ve bildiğim kadarıyla plajının kumları dahi Mısır’dan getirtilmiştir.
1974 yılının Ağustos ayında gerçekleşen harekâtta biraz da beklenmedik bir şekilde Türk birliklerinin kontrolüne geçen bölge yerleşime açılmadı. Müzakerelerde bir koz olur, verir de karşılığında bir şey alırız anlayışıyla tamamına yakını boş bırakıldı, yağmalandı ve zaman içinde her an savaşın çirkinliğini anımsatan bir viraneye dönüştü.
İzleyen yıllarda Türk tarafında Maraş’la ilgili olarak ortaya atılan “parlak” fikirlerden biri, Maraş’ın aslında Osmanlı Vakıf mülkü olduğu teziydi. Tezin tek amacı ise, Maraş’ta değeri milyarlarca doları bulan gayrimenkulü bir şekilde tazmin etmekten kurtulmaktı. Kısmet olmadı. Her şeyden önce özel mülkiyeti güvence altına almak için kurulmuş bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi her nedense(?) bu oltaya gelmedi. Yıllarca harcanan çaba ve kaynak boşa mı gitti? Bence hayır. Yüzlerce binlerce sayfa eski belgenin uzmanlar tarafından taranması ve kayıt altına alınması tarihçiler için son derece zengin ve yararlı bir kaynak oluşturdu. Yalnız şu kesin, Vakıf malı tezi, Maraş konusundaki siyasi pazarlıkta Türk tarafına bir gram dahi yarar sağlamadı. Bu (acı) gerçek Türk tarafı tarafından yutkunularak da olsa kabul edildi. Ben bu yazıyı kaleme alırken KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar “Türk Vakıflar İdaresi’nin Maraş tapularının uluslararası hukuk tarafından geçerli olmadığını” bizzat teyit etti. Hal böyleyken yalan söylemeyi tarz-ı siyaset olarak benimsemiş birilerinin bunu yinelemesi ve gazete görünümlü bir “şey”in bu sözleri aktarması üzerine, Vakıf tezini yeni keşfetmiş gibi ısıtıp ısıtıp yutturmaya çalışmanın en hafif deyimle halkı aptal yerine koymak anlamını taşıdığını anımsatma ihtiyacı hissettim.
Şimdi dönelim konumuza. BM Güvenlik Konseyi’nin Maraş konusunda iki kararı var. 1984 tarihli ve 550 sayılı kararda Maraş’a dair iki husus üzerinde duruluyor. Bölgedeki mülklerin yasal sahiplerine iadesi ve bölgenin yönetiminin BM’ye daha doğrusu UNFICYP olarak da bilinen BM Kıbrıs Barış Gücü’ne devredilmesi. 1992 tarihli ve 789 sayılı kararda da aynı talepler yinelendi.
“Dostum Vladimir”, “Finansörüm Cinping” ve “Hamdolsun Biden”ın yönettiği ülkelerin de daimi üye oldukları BM Güvenlik Konseyi, bu seferki Maraş “açılımı” üzerine 23 Temmuz’da bir Başkanlık açıklaması yaptı. Önceki kararlarını hatırlattı ve “Türk ve Kıbrıs Türk liderlerinin” ilgili açıklamalarını kınayarak geçen yıl Ekim ayından bu yana “Maraş’ta yürütülen faaliyetlerin durdurulmasını ve statükonun yeniden tesisini istedi.
Esasen KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı geçen yılın Ekim ayından bu yana bu yönde hazırlıklar bulunduğu biliniyordu. Bu amaçla Maraş’ın çok küçük bir kısmında özel mülkiyet anlaşmazlığına konu olmayan anayol, yol kenarı, park gibi bölümleri temizlenmiş ve bir iki plaj günübirlik kullanıma açılmıştı. Bu kez açıklanan aşamanın ise Maraş sorunu olarak bildiğimiz konunun daha kapsamlı ve karmaşık bir boyutuna yani özel mülkiyet meselesine dair olup olmadığını ise tam bilmiyoruz.
Bilmiyoruz zira Akepe Genel Başkanı’nın açıklaması bu konuya dair ayrıntılar içermiyor. Bir tek şunu anlıyoruz: “kimsenin hakkı çiğnenmeyecek, yeni bir mağduriyet yaratmayacak, herkes için faydalı olacak”. Başka bir bağlamda yeniden değineceğim Dışişleri Bakanlığı açıklamasında da, hiçbir şekilde “yasal mülk sahiplerinin haklarına halel getirmeyeceği ve çalışmaların uluslararası hukuka uygun şekilde yürütüleceği ve hiçbir şekilde BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olmadığı” söyleniyor.
Peki öyleyse dünyada kıymeti bir türlü anlaşılamayan bir başka dünya liderinin üslubuyla söylersek Türkiye ve KKTC’yi yönetenler ne yapmak, nereye varmak istemektedir? Gel de anla! Yandaş basına bakarsan “dünya beşten büyüktür mottosuna uygun fütuhat, ezber bozma, aleme nizam verme”, Dışişleri açıklamasına bakılırsa “oyna devam!”
Akepe Genel Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamalarını incelediğimde, BM Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasında sözü edilen “yasal sahiplerin dışındaki kişilerin iskânı” benzeri bir niyet veya girişime dair ipucu göremiyorum. Belki de bizim bilmediğimiz ama dünyanın bildiği başka bir şey var.
Özet olarak, elimdeki verilerle değerlendirdiğimde “bu taş niye atıldı veya gerçekten atıldı mı, kurbağalar ne sebeple ürkütüldü veya korktukları için değil de başka bir nedenle mi kaçıyorlar?” gibi sorulara anlamlı yanıtlar bulmakta yetersiz kaldığımı itiraf etmek zorundayım.
Benim takıldığım ikinci nokta ise yukarıda açıklamaya çalıştığım öznel sebeplerle anlamsızca keskin ve isabetsiz bulduğum BM Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasına yanıt niteliği taşıyan Dışişleri Bakanlığı açıklaması. Bir kere açıklama anlamsızca uzun ama buna alıştık zaten bir süredir. Her kademede bir paragraf ekleniyor ve açıklama fermana dönüşüp okunamaz hale geliyor. Bunu geçelim.
Asıl önemli konu üslup. Dışişleri açıklamaları yıllardır Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde açıklamayı hazırlayan ilgili birim tarafından yazılır. Diğer dillere çeviri daha sonra ve İngilizce metin temel alınarak yapılır. Dış politikanın ucuz bir iç siyaset malzemesi haline getirildiği Akepe döneminde iyiden iyiye yaygınlaşan eğilim iki versiyon arasında belirli bir üslup farkı bulunmasıdır. Daha açık bir deyişle Türkçe metnin iktidarın kimliğine ve seçmen beklentisine uygun bir “meydan okuma” içermesi, “tokat gibi” olması gerekiyor. İngilizce metnin bu niteliği taşıyıp taşımayacağını ise kabaca konjonktür diye tanımlasak da aslında ödemeler dengesindeki son durum belirliyor.
Sözünü ettiğim açıklamanın Türkçe metnine bakıyoruz. Kullanılan kimi terimler şunlar: “pişkince”, “garabet”, “güruh”. Sırasıyla bu sözcüklerin İngilizce metinde nasıl çevrildiklerine bakıyoruz: “Pişkince” hiç yok. Oysa “shamelessly”, “callously” veya “brazenly” gibi karşılıkları var bu ifadenin. “Garabet” yok ama yerine ikiyüzlülük anlamına gelen ve diplomatik itişmelerde kullanılması pek de nadir olmayan Yunanca kökenli bir sözcük “hypocrisy” tercih edilmiş oysa bu terimin “oddity” gibi pek uygun bir karşılığı var. Cumhuriyetin en seçkin ve köklü kurumlarından birinin hangi maksat ve motivasyonla kullandığını tam çözemediğim “Güruh” sözcüğü ise şayet amaç Türkçe metinde hedeflenen, bir kurumdan ziyade öfkeli kahvehane erbabına uygun düşecek hakareti yansıtmak idiyse pekâlâ “bunch” veya “pack” olarak çevrilebilirdi.
Açıklamaları hazırlayanların ve özellikle de onaylayanların bilmeme ihtimali bulunmadığına göre geçen hafta sahneye konmaya çalışılan gösterinin sözde anti-emperyalist bir müsamere dışında tarifi yok.
Toparlarsak ne olmuş? Maraş açılmış ama pek de açılmamış. Karşımızdakiler hem güruh hem grup, hem pişkinler hem değiller.
Türkiye’yi yönetenlerin Kıbrıs politikası ise ne var ne yok!
-
06.03.2024 MİLASTA YENİ NESİL ÜRETEN BELEDİYECİLİK
-
23.10.2021 Niyazi Yalçınkaya'ya
-
02.08.2021 'Pabuççu muştası' ya da fonculuk üzerine
-
31.07.2021 Güney Afrika’da ayaklanma nasıl yorumlanmalı?
-
27.07.2021 “Politik Oblomov'luk: Orta sınıf muhalifliği
-
26.07.2021 Küresel İktisadi Tarihçe
-
17.07.2021 Büyüyen sınıf çelişkileri
-
16.07.2021 MİLAS BELEDİYE BAŞKANLIĞI' NDAN NUTUK ARMAĞANI
-
15.07.2021 Kadim içecek limonata
-
13.07.2021 Çin Komünist Partisi’nin 100’ncü yıldönümü
-
09.07.2021 Irkçılığın yeni yüzü: Yahudi düşmanlığının yerini mülteci düşmanlığı mı aldı?
-
09.07.2021 Keyfilik!
-
08.07.2021 Çökme, çöküş, çıkış
-
07.07.2021 Ağlıyor hayat…
-
06.07.2021 Faşizm sonrasında ekonomik seçenekler
-
05.07.2021 AKP: Yükselişi ve tükenişi (II)
-
08.04.2021 Gerçek gündem nedir?
-
07.04.2021 Çürüme, çöküş, ahlak, adalet
-
06.04.2021 Merkez Bankası Operasyonu: Niçin?
-
31.03.2021 İktidarın toplumsal/ekonomik maliyeti
-
30.03.2021 Bir kararnamelik muhalefet!
-
29.03.2021 SABRIN SONU…
-
27.03.2021 DEVRAN DÖNSÜN SARIKEÇİLİLER YÜRÜSÜN
-
26.03.2021 Gece yarısı kararnamelerindeki Türkiye
-
25.03.2021 AB dağılıyor: Küresel ekonomik savaş insanlığın geleceğini tehdit ediyor
-
24.03.2021 Ekonomide fırtına günleri
-
23.11.2020 GECE YAĞMUR KOKUYOR
-
24.06.2020 Krizde para, maliye politikaları ve Türkiye
-
11.06.2020 Eğilimleri mutlaklaştırmak
-
01.06.2020 19 Mayıs 1919-2020
-
28.05.2020 İki yıl içinde ikinci döviz krizi
-
01.05.2020 AF NEDİR?
-
08.01.2020 BİR DENİZCİ GÖZÜYLE KANAL ISTANBUL
-
30.10.2019 Ekonomik-mali açmazlar çoğalırken
-
22.10.2019 Ekvador’da 'IMF ayaklanması'
-
15.10.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (13) / Seven NİŞANYAN – Müjde NİŞANYAN HERKESİN BİLMEDİĞİ OLAĞANÜSTÜ YERLER
-
14.10.2019 “Monşerlerden” fikir alınsaydı Türkiye bu durumda olmazdı
-
11.10.2019 Sömürü oranları ve dünya ticareti: Bugün, kırk yıl once
-
09.10.2019 Gerçeklere direnmek
-
08.10.2019 Hasan ÖZGEN - “IŞIK ÜLKESİ” MİLAS
-
07.10.2019 TWEEN TEHLİKESİNİN FARKINDA MIYIZ?
-
03.10.2019 DÜNYANIN YUVARLAK OLDUĞUNU BİLMEYENLER DÜNYAYI MI YÖNETİYOR?
-
27.09.2019 Emekten yana program?
-
24.09.2019 Artık AKP’yi ayakta sadece o yapı tutuyor
-
24.09.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (10) Aynur DURUKAN BALAT, İLYAS BEY CAMİİ
-
17.09.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (9) / MİLAS KİTABELERİ
-
10.09.2019 CHP 100 yaşında
-
10.09.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (8) - KARTPOSTALLARDAKİ MİLAS’LAR
-
09.09.2019 Son kırk yılın dönüm noktaları
-
04.09.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (7) - SELÇUK EREZ İSTANKÖYALTI BODRUM
-
21.08.2019 Müdahale gecikmedi
-
21.08.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (6) ERHAN GÜNAY - YARIM ASIR ÖTESİNDEN GEÇMİŞTE MİLAS
-
20.08.2019 BİR REKTÖR ÜNİVERSİTE ADINA BİLDİRİ YAYINLAYAMAZ
-
20.08.2019 Kara Elmas, Kara Zeytin, Kara Yazı
-
15.08.2019 Tarım üreticisi ve işçisi perişan
-
07.08.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (5) MEHMET GÜNSÜR CAIQUE / HİKAYELER
-
07.08.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (4) BİR DÖNEMİN VALİSİ
-
06.08.2019 IMF Ekvador’da
-
03.08.2019 Onbirinci Plan tarım için ne öngörüyor?
-
31.07.2019 BİR DÖNEMİN VALİSİ
-
30.07.2019 Dış finansman sorunları
-
29.07.2019 HUKUK TANIMAZLIKTA EL ARTTIRMAK / KIYILARI ŞİRKET GİBİ YÖNETMEK
-
26.07.2019 BU DURUMDAN UTANIYORUM
-
25.07.2019 Medrese dönemi
-
24.07.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (3)
-
22.07.2019 Düzelen cari denge: İyi mi? Kötü mü?
-
20.07.2019 BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA
-
17.07.2019 Temmuz günlükleri
-
17.07.2019 İÇİNDE “MİLAS” GEÇEN KİTAPLAR (2)
-
15.07.2019 Türkiye’nin kredi puanları: Kimler düşürüyor? Niçin?
-
13.07.2019 MİNİMALİZM
-
12.07.2019 TORUNLARININ GELİRİNİ YİYİP MÜREFFEH YAŞIYORUZ DİYEN GAFİLLER
-
10.07.2019 Reis ve damadı haksız mı yani?
-
09.07.2019 KABİLELEŞMEK
-
08.07.2019 Ekonomik bunalımın seyri
-
04.07.2019 Kaybın telafisi yok
-
01.07.2019 İstanbul seçimi: Sıradan gözlemler
-
27.06.2019 CUMHURİYETE KARŞI İHANET MİADINI DOLDURMAK ÜZERE
-
26.06.2019 Seçim sonrası
-
22.06.2019 Yeni 'Arap Baharı' ve kadınlar
-
19.06.2019 Bir nesil harcanırken
-
19.06.2019 Yerelde ekolojik özerklik
-
17.06.2019 Suriye’de tehlikeli tuzaklara devam…
-
14.06.2019 YANLIŞ BİLGİLER PASLI ÇİVİLER GİBİDİR, ÇIKARILMASI ÇOK ZORDUR...
-
12.06.2019 Sorunlu siyaset
-
10.06.2019 Hindistan’da seçim: Faşizme doğru bir adım
-
08.06.2019 Ekonomi nasıl küçülüyor?
-
30.05.2019 GEÇMİŞE DÖNÜŞ
-
28.05.2019 AKP’NİN BU YALANLARINA İNANMAK, ÜLKEYİ EMPERYALİSTLERE TESLİM ETMEKTİR
-
22.05.2019 ÖRNEK BİR OLAY…
-
16.05.2019 Venezuela Darbesi
-
15.05.2019 Dış politikada yeni kaymalar mı?
-
09.05.2019 Önümüzdeki Nesil Sıkıntılı Dönemler Yaşayacak
-
06.05.2019 Şermin Narwani Suriye’yi anlatıyor
-
02.05.2019 Sermayenin sesi fazla yükseliyor
-
29.04.2019 Dış politikada yol ayrımı
-
27.04.2019 Hindistan seçime giderken
-
26.04.2019 Mazbata mazbata olalı böyle çile görmemişti!
-
23.04.2019 Berat Albayrak’ın 'Reform' programı
-
17.04.2019 Kırılmalar
-
15.04.2019 IMF’nin Nisan Raporu’nda Türkiye
-
11.04.2019 Bitirilemeyen yerel seçimler...
-
08.04.2019 Seçim sonrasında birkaç tespit
-
02.04.2019 Yerel seçim sonuçları üzerine
-
02.04.2019 Donald Trump ve diğerleri
-
01.04.2019 Rejimin niteliği yeniden
-
29.03.2019 Yerel seçimlerde uğraklar: 1989, 2009, 2019
-
26.03.2019 Emperyalizm Venezuela’da
-
25.03.2019 IMF Arjantin’de
-
18.03.2019 Ocak 2019’da Ekonomi
-
13.03.2019 Tarımdaki teslimiyet tersine çevrilmelidir
-
05.03.2019 SAMİMİYET
-
04.03.2019 2018’de ödemeler dengesi
-
28.02.2019 Yerel seçimler üzerine
-
25.02.2019 Devlet manavlık yapar mı?
-
21.02.2019 “Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir”
-
18.02.2019 GÜVENMEK
-
16.02.2019 Venezuela üzerine birkaç tespit
-
14.02.2019 TEK BAŞINA NE KADAR MUTLUSUN?
-
07.02.2019 Çeyrek yasama dönemi
-
05.02.2019 PAYLAŞMAK
-
31.01.2019 Siyasetin sefaleti
-
29.01.2019 ABD’de sosyalizm canlanıyor
-
28.01.2019 BİR KIŞ GÜNÜ KIYIKIŞLACIK..
-
26.01.2019 İktidarın malî kayırma/cezalandırma hesapları
-
24.01.2019 Gerçekte kim kurtarılıyor?
-
23.01.2019 Ekonomik bunalım nasıl seyrediyor?
-
17.01.2019 Suriye'de gerçeklerle yüzleşememek
-
08.01.2019 Üniversite(li)lere ne oluyor?
-
07.01.2019 2018 sonunda Fransa’da güzel bir olay
-
04.01.2019 2018'den 2019'a BAKIŞLAR
-
03.01.2019 ABD ve Çin: Ekonomik savaşın ilk bilançosu
-
02.01.2019 2018 sonunda borsa çöküntüsü
-
26.12.2018 Rejimin niteliği
-
25.12.2018 BODRUM ADAYLARI VE CHP
-
24.12.2018 Tepkiler sisteme karşı döner mi?
-
19.12.2018 Haziran paranoyası sürüyor
-
18.12.2018 Millî Gelir Temmuz-Eylül istatistikleri
-
14.12.2018 TÜRKİYE DÖKÜLÜYOR
-
10.12.2018 'Piyasalar' faşistleri seviyor. Meksika ve Brezilya: Başkanlar ve borsalar.
-
04.12.2018 Göçmenler, Suriyeliler, siyasetçiler. “Güney” coğrafyasının kurbanları…
-
03.12.2018 Bir çifte standart
-
30.11.2018 BUNU YAPAN SİYASİ KADRO YA CAHİLDİR YA EMİR KULUDUR
-
30.11.2018 İktidarın Gezi takıntısı
-
30.11.2018 Krizin bazı istatistikleri
-
26.11.2018 MUSTAFA KEMAL VE SULTAN SÜLEYMAN
-
22.11.2018 Enflasyonun anlamları
-
14.11.2018 1968 Dünyası ve Vietnam
-
13.11.2018 Cumhuriyetin ilk ve son onbeş yılı
-
31.10.2018 Arjantin ve Türkiye: 2001 ve 2018
-
31.10.2018 95 YILDA ÖĞRENEMEDİK...
-
30.10.2018 ABD'nin kendini teşhiri
-
22.10.2018 Brezilya: 'Piyasalar' faşist adayı destekliyor
-
19.10.2018 “TÜRKİYE KRİZİN BAŞINDA, BANKALAR DAHİL İFLASLAR YOLDA”
-
15.10.2018 Hem hegemon hem muhalif
-
13.10.2018 Yeni sularda yüzmek
-
10.10.2018 BODRUM-MARMARİS YARIŞI
-
09.10.2018 YEP: IMF’siz bir IMF programı
-
29.09.2018 Politikada kaygan zeminler
-
28.09.2018 TRAFİK TE KAN ALKOL DÜZEYİ NE OLMALI?
-
27.09.2018 Yeni Ekonomi Programı
-
26.09.2018 Dışarıdan Türkiye’ye bakışlar
-
22.09.2018 Dışarıdan Türkiye’ye Bakışlar
-
19.09.2018 VARLIK FONU, EMPERYALİSTLERE SUNULAN OLAĞANÜSTÜ HİZMETTİR
-
17.09.2018 Krizin eşiğinde büyüyen ekonomi
-
12.09.2018 Krizler Yayılırken
-
11.09.2018 Biri Yılmaz Güney, diğeri Erkan Yücel...
-
08.09.2018 Dişleri sökülmüş muhalefet
-
05.09.2018 Tüm Bunlar Üçüncü Dünya Savaşı
-
04.09.2018 Zor günler
-
01.09.2018 Faşizm Tartışmaları: Hindistan, Türkiye
-
28.08.2018 ‘Lütuf düzeni’ ve kriz
-
27.08.2018 Okluk yine kapandı
-
17.08.2018 Kaçınılmazın hızlandırılması
-
08.08.2018 Sürdürülemezlik
-
01.08.2018 ‘Duygusuz Nesil’ Tehlikesi
-
30.07.2018 Ekonomik krizden medet ummak
-
27.07.2018 Silahla şaka olmaz
-
20.07.2018 AKP’nin devrettiği ekonomik sorunlar
-
20.07.2018 İşte bu olmadı, hem de hiç olmadı …
-
19.07.2018 ‘Şirket gibi yönetmek’
-
13.07.2018 ‘Kurtarılmış Maden Bölgeleri’ geliyor
-
10.07.2018 Madımak sonrasında konuşan siyasetçiler
-
05.07.2018 Bu enkazı kim kaldıracak?
-
26.06.2018 Ülkemiz bölündü
-
25.06.2018 2017’den bir yazı
-
21.06.2018 Yeni bir rekor daha ve sonrası …
-
04.06.2018 Krize karşı kim hazırlıklı?
-
30.05.2018 ‘Mal Beyanı’ Komedisi
-
21.05.2018 SAHİPSİZ BODRUM’UN ÇARESİZLİĞİ
-
14.04.2018 Artuk Bey, Artuklu ve Artukoğulları Beyliği
-
14.02.2018 Kalbimde Atatürk var ...
-
19.01.2018 Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymalı
-
27.11.2017 Destekleyici, Yetkili ve Güvenilir Anne Baba olmak
-
20.11.2017 Sıra, sahillere geldi
-
20.11.2017 5 Adımda Depresyondan Korunma
-
13.11.2017 Öfke Kontrolü
-
06.11.2017 Bebeklik Döneminde Sağlıklı Kimlik Gelişimi
-
28.10.2017 Diyetisyen Bakışı: Diyet Değil, Yaşam Tarzı!
-
07.10.2017 Yaz saati ve inat
-
02.10.2017 Barzani Referandumu ve sonrası
-
12.08.2017 Erdoğan’ın Tehlikeli Planı
-
07.08.2017 Kişilik Bozukluğu
-
31.07.2017 Çomakdağ Türkmenleri (Kızılağaç / Ketendere / İkiztaş / Sarıkaya)
-
26.07.2017 Öngörülebilen Kaos - 2019
-
20.07.2017 AKP iktidarı çöküş sürecinde
-
10.07.2017 Ormanlarımız nasıl yanıyor?
-
25.05.2017 A N M A - Nazmi Özgül’ün anısına
-
05.05.2017 Aile Danışmanlığı
-
02.05.2017 “Siz bizlerden korkmayın, doğadan korkun efendim …”
-
29.04.2017 Sanatın İç Sesi
-
31.03.2017 Küçük Ev
-
23.03.2017 Bir olalım, Tek yürek olalım
-
21.03.2017 Rengarenk olsaydı
-
21.02.2017 “Milas’ın Sis Perdesi”
-
16.02.2017 Kanma, sonra da yanma
-
27.01.2017 Narin Çiçek: Turizm
-
21.01.2017 Vekilime Mektup
-
16.01.2017 Dokuz Kahraman Vekil
-
11.01.2017 Meşe tohumları çimlenecek mi?
-
10.12.2016 Bir Güvercin uçurun
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.